21 Ocak 2013 Pazartesi

Neandertal dünyanın yok olan insan ırkı


Neandertal
Neandertal dünyanın yok olan insan ırkı

Günümüzden yaklaşık 200 bin ila 28 bin yıl önce ortaya çıkmış Neandertallerin modern insanın olumuşunda önemli bir yeri olduğu düşünülüyor.

Neandertaller, tarih öncesi bir insan türü olarak kabul ediliyor. Fosillerden ve bulunan DNA örneklerinden yararlanan sanatçılar ilk defa Neandertal kadın modeli National Geographic için yaptılar.

20 Ocak 2013 Pazar

Cep Telefonu Kullanmaktan Nefret Ediyorum!!!


Son üç gündür telefonum kapalı, bu kadar rahatlayacağımı düşünmemiştim. Tamam çok iyi bir alet tamam iletişim ama arayanların dırdrından mı, sürekli ulaşılabilir olmaktan bıkmaktan mı? yoksa şu lanet radyasyonun   etkisindenmidir bilinmez çok bunalıyor, çok sıkılıyormuşum bu aletten. İzinin verdiği rahatlıkla kapattım telefonu öyle rahatladım ki anlatamam. Keşke imkanım olsa kırsam o aleti elime almasam. ama ne yazıkki 21. yüzyılda hayat şartları buna müsade etmiyor, ağrır bir pranga misali elimize bağlamışlar.

  Tamam bu aleti fırlatıp atamayız ama en azından kulaklıktan konuşup beynimize radyosyonu sokarcasına telefonu kulağıma yapıştırmamaya, uyurken telefonu mümkünse başka bir odaya bırakmaya dikkat ediyorum. Arkadaşlar bu konun gerçekten ciddi olduğunu düşünüyorum hiç bir veriye ihtiyaç duymadan sadece 2 saatlik bir cep telefonu görüşmesinin etkisini hissetmeyenimiz azdır.
 
Cep telefonları radyo ve televizyonlara oranla çok yüksek frekanslarda çalışır. Çalışma prensipleriyse elektromanyetik dalgalar sayesinde olur. X ışını yani bildiğimiz röngen cihazı da bu bu elektromanyetik dalgalar sayesinde çalışır ve hepimiz biliriz ki bu cihaz kanser hastalığına yol açar. hatta kapılarda da yazar hamilelerin uzak durması gerekli diye bunun sebebi çocuğun dnalarında bir değişime sebebiyet vermemektir. Yani işin özü bir teknoloji manyağı olarak ben şunu diyebilirim ki gelişen teknolojinin (özellikle cep telefonu) bize getirileri kadar götürüleri de var. Kullanırken dikkat etmek en iyisi . Sonra giden sağlığı geri getirmek imkansız olabilir

                                                                                                                                                                                           Ahmet S.

Facebook'un Gizli Kurallar Kitabı.

Bu yazıyı okudum ama vatan hainleri ellerini kollarını sallaya sallaya ülkemize ilkelerimizi, atalarımıza askerimize, küfür ediyor rahat rahat geziyor.Ne polis bu işin peşinde nede facebook. Sayfalarıda 10.000 lerde. Bazen bu silinmeyen sayfalarda kasıt arar oldum. 

Facebook’un eski bir çalışanı, dünyanın en büyük sosyal ağının gizli kurallarını sızdırdı. Kural kitabında, sitede yayımlanmasına izin verilmeyen içerikler arasında “Atatürk’e her türlü saldırı”, “Türk bayraklarının yakılması” da bulunuyor.


Gizli kural kitabına ait bilgileri, geçmişte Facebook’a hizmet veren oDesk adlı şirkette çalışan Fas uyruklu Amine Derkaoui sızdırdı.

Çıplaklık, şiddet, ırkçı ve aşağılayıcı yorumlar, ölülere ve yaralanmalara ait fotoğraflar ve uyuşturucu kullanımı gibi birçok konuda spesifik maddenin bulunduğu kurallar arasında, en dikkat çeken başlıklardan biri, “IP kısıtlamaları ve uluslararası uyumluluk.” Buradaki maddeler ise şöyle:

Android Market cep yakıyor


Google’ın Samsung, HTC ve Motorola akıllı telefonları tarafından kullanılan Android işletim sisteminin uygulamalarının maliyeti, iPhone uygulamalarının 2,5 katına ulaştı. Bu rakam aynı zamanda, iPhone uygulamalarının Android’e kıyasla en az 2,5 kat daha fazla indirildiğine işaret ediyor.

Araştırma şirketi Canalys tarafından dün sonuçları açıklanan araştırmaya göre, Android Market’ta yer alan en pahalı 100 reklam için ödenen ücret 374.37 dolara ulaştı. Aynı rakam, iPhone uygulamalarının indirildiği Apple Store için 147 dolar. Kısaca, her bir Android uygulaması için ödenen ortalama ücret 3.47 dolar olurken, iPhone uygulamaları için 1.47 dolar ödendi.

Canalys, ortaya çıkan bu büyük farkı iki faktöre bağladı. Bunlardan ilki, Apple’ın sahip olduğu daha iyi perakende sisteminin, fiyat rekabeti oluşturması. İkinci faktör ise Android Market’taki uygulamalara ödeme yapmak isteyen kullanıcının daha az olması ve kar elde edilebilmesi adına uygulamalara fazla ücret istenmesi.

Araştırmada yer alan Rachel Lashford, “Android’in fiyat rekabeti yaratarak düşük fiyata çok daha fazla uygulama indirilmesini sağlaması, şirket adına olacağı gibi uygulama dünyasındaki hareketlilik içinde faydalı olur” dedi.
Google ve Apple’ın en çok indirilen 100 uygulamasına bakıldığında, ilginç bilgiler ortaya çıktı. Her iki listede sadece 19 ortak uygulama yer alırken, fiyatlarının birbirlerinden farklı olduğu görüldü. Örneğin, Electronic Arts’ın (EA) Android Market’ta 4.99’a satılan Monopoly oyunu, Apple Store’de 0.99 dolar.

Böyle Giderse Kıtlık Kapıda Arılar Yok Oluyor!!!!


2006’dan beri Amerika’daki arı kolonilerinin üçte biri kayboldu. Bize ne demeyin, bu tüm insanlığı çok yakından ilgilendiriyor. İsviçreli yönetmen Marcus Imhoof’un ‘More than Honey’ (‘Baldan fazlası’) adlı belgeselinin de adından anlaşılabileceği üzere arılara sadece eş dostun memleketten getirdiği o muhteşem doğal ballar için ihtiyaç duymuyoruz. Ne yazık ki arılar yediğimiz tüm meyve ve sebzelerin üretimi için şart. Bilindiği üzere bitkilerin üremesi arıların çiçekler arası polen taşımasına bağlı. Dolayısıyla arı yoksa polen, polen yoksa da yemek yok demek oluyor.

Belgeseli bulabilirseniz mutlaka izleyin (buradan konusunu okuyabilir, fragmanını izleyebilirsiniz). Arıların ülkeler arası yolculuklarını, bu yolculuklar sırasında maruz kaldıkları stres unsurlarını (evet, arılar da stres oluyormuş, belgeselde bu da gösteriliyor) ve parazit tehditlerini yakın çekim olarak detayıyla anlatıyor belgesel.

Aşağıdaki görselin de anlattığı gibi sağlıklı kraliçe ve bebek arılar dşındaki arıların giderek artan bir kısmı yok oluyor ve nereye, neden, nasıl, ne zaman gittikleri tam bir muamma. Ölü arı yok. Arıyı bilinmeyen yerlere giderken gören yok. Yok olan arılarla ilgili belgeselde de özetlendiği üzere pek çok teori var. Kimisi ağır endüstri koşullarının arıları strese soktuğunu ve toplu kaçışlar yaşandığını ileri sürüyor, kimisi de buna bir şekilde parazitlerin sebep olduğunu düşünüyor. Ancak hiç bir ihtimali destekleyecek bir kanıt bulunamadı henüz.

Arıların bu esrarengiz kayboluşu tabi ki öncelikle arı üreticilerini, sonra da sebze meyve ve yemiş üreticilerini etkilemeye başladı bile. Biz Türkiye’de çok farkında olmasak da tehlike yavaş yavaş buraya yaklaşıyor. Görselde bu tehdit karşısında yapabileceklerimiz sıralanmış. Bunlar genel olarak arıcılık sektörüne destek vermeyi ve yapabiliyorsak kendi bahçemizde arıların gelebileceği çiçekleri yetiştirmeyi kapsıyor. Bir de kendi arı yetiştiriciliğini yapmaktan bahsediyor ki bu konuyla ilgili TED’de şöyle ilginç bir konuşma vardı.

Belgeselde, Çin’de arı kayıplarından dolayı arıların yaptığı işi yapmaya calışan insanlar da gösteriliyor. Çinliler bile arıların çalışkanlığına yetişemiyor olsa gerek, çünkü arıların bir günde yaptığı işe onların yıllarını vermesi gerekiyor. Arıların sadece bal değil tüm yiyeceklerimizin üçte birinin üretiminde kullanıldığını düşünürsek, durumun vahamiyetine varın siz karar verin.

Yaşamış En Uzun İnsan Hakkında İlginç Bilgiler




Dünyanın gelmiş geçmiş (bilinen) en uzun insanı, 272 cm'lik boyu (222 kg ağırlık) ile amerikalı Robert Wadlow (1918-1940) 'dur.

22 Şubat 1918'de Alton, Illinois'de (ABD) Addie Johnson ve Harold Wadlow'un evliliğinden dünyaya geldi. 5 çocuklu ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya geldiğinde yanlızca 3.8 kg'lık normal bir bebekti. Ancak gösterdiği hızlı gelişimle daha 13 yaşına geldiğinde 224 cm'lik boyu ile dünyanın en uzun çocuğu ünvanını ele geçirdi. İlköğretimi boyunca onun ölçülerine uygun olarak özel tasarlanmış bir sırada oturdu.


Sınırlı bir zekâya sahipti. Liseyi bitirdikten sonra 1936'da hukuk okumak amacıyla Shurtleff Koleji'ne kaydoldu. Ancak ilk dönem sonunda okuldan ayrıldı.

Kıyametin Ayak Sesleri!!



Rus bilim adamları, “dünyanın manyetik kutuplarının kaymakta olduğunu” tartışıyor. Bu kaymanın dünyayı Hiroşima’ya çevireceğini savunanlar bile var.

Londra Üzerindeki Pembe Işık

Rus bilim adamlarından Kara Kuvvetleri Merkezi Askeri Enstitüsü’nün baş araştırmacısı Yevgeni Shalamberidze, dünyanın manyetik kutuplarının kaymakta olduğunu ve bu kez farklı olduğu iddiasıyla ortalığı karıştırdı. Rus bilim adamları ikiye bölündü.

Sebebi Açıklanamayan Uçak Kazaları

Shalamberidze, manyetik kutupların şimdiden 200 kilometre kadar yer değiştirdiğini açıklarken “Manyetik alanların değişmesi dünyayı koca bir Hiroşima’ya çevirebilir. Yani nükleer kış etkisi yaratabilir. Kuşların, balina ve yunusların yön şaşırması, sebebi açıklanamayan uçak kazaları etkinin işaretleri.” uyarısında da bulunuyor.

Nükleer Kış Etkisi

Yevgeni Shalamberidze “Dünyanın coğrafik kutupları, hep aynı yerde. Ancak manyetik kutuplar şimdiden 200 kilometre kadar kaymış durumda. Bu, küresel anlamda etkili olacaktır. Gezegen, enerjisini, yerkabuğu çatlaklarından boşaltıyor. Bunlar sıkıştığında negatif enerji gezegende kalıyor. Son zamanlarda dünyayı kasıp kavuran bunca doğal felaketin buna bağlı olmadığını kesin bir dille söyleyemeyiz.” dedi.

Pravda Gazetesi’nin internet sitesinde yer alan habere göre; “Manyetik kutupların kayması, atmosferin büyük ölçüde azalmasına yol açabilir, bu da dünyanın eksi 273 dereceye kadar soğumasına, yani nükleer kış benzeri bir durumu yaratabilir ve doğal yaşam yok olabilir”.

Leonardo Di Caprio sinemaya ara veriyor


Sinema adına büyük kayıp, en yakın zamanda sinemaya döner inşallah bu adam amerikanın Cüneyt Arkını, Kadir İnanırı.

DiCaprio, Alman Bild gazetesine yaptığı açıklamada, iki yılda 3 film çektiğini belirterek, ''Biraz yoruldum. Sinemaya uzun bir ara vereceğim'' dedi.

''Kaçıyor musunuz'' yönündeki bir soruya karşılık DiCaprio, ''Evet, ama sorumluluğumdan değil. Ben ayrıcalıklıyım ve zenginim. Dünyayı biraz iyileştirmek istiyorum. Çevre için iyi bir şey yapmak için dünyayıdolaşacağım'' ifadesini kullandı.

Kendisinin çok mutlu bir insan olduğunu belirten Di Caprio, ''Hayatım masal gibi.Yavaş yavaş da yetişkin oluyorum. Ama yine de biraz çılgın çocukolabilirim'' dedi.



Annesinin acı, açlık ve sıkıntı çektiğini ancak yine de kendisine güven, umut veirade verdiğini vurgulayan DiCaprio, annesinin kendisinin koruyucu meleği olduğunu vurguladı.

DiCaprio, hayatta ne gibi hedefleri olduğu yönünde bir soruya da ''Aile, çocuklar,mutluluk ve sağlıklı bir çevre'' yanıtını verdi.

Gangnam Style 9 milyon dolar kazandırdı


İnternete yüklendiği günden itibaren dünya gündeminden düşmeyen 'Gangnam Style' şarkısı, 2012 yılı sonu itibari ile sahibine yaklaşık 9 milyon dolar para kazandırdı. Şarkının sahibi 35 yaşındaki Koreli sanatçının gerçek adı Park Jea-sang. Lakabı PSY olan Park, klibin Youtube'a yüklenmesinden sonra tıklanma rekorlarına imza attı. Hali hazırda'Gangnam Style', Youtube'da tıklanma sayısı 1 milyarı geçen tek müzik klibi.
HER YERDEN PARA GELDİ

Görüntü paylaşım istatistik şirketi TubeMogul'a göre, Youtube'da GangnamStyle'ın her tıklanmasında 0.001 cent kazanan PSY, sadece paylaşımsitelerinden 1 milyon dolardan fazla bir gelir elde etti.

PSY'nin bir diğer gelir kaynağı ise Gangnam Style'ın internet ortamından ücretli indirilmesi. Gangnam Style, Itunes'ten 1,29 dolar karşılığında indiriliyor. PSY, Itunes üzerinden gelirinin yüzde 30'unun bu şirkete verirken, buradan elde ettiği kazanç da 2,5 milyon doları buldu.


REKLAM GELİRLERİ ÖN PLANDA

Gangnam Style, en az geliri CD satışlarından sağladı. Şarkının memleketi Güney Kore'de bile PSY, diğer ablümleri ile beraber CD satışlarından son 5 ayda 60 bin dolar kazanç elde etti.

Gangnam Style ile dünyaca popüler olan At Dansı'nın mucidi PSY, en büyük kazancını ise hiç tartışmasız televizyon programları ve reklam gelirlerinden sağladı. Kyobo Borsa Şirketi'nden alınan bilgiye göre PSY, 2012 yılı sonuna kadar televizyon programları ve reklam gelirleri ile 5 milyon dolardan fazla bir servet kazandı.

Türk Kadılarının Günahını Almayın En Büyük Basen Amerikadaymış


Kadınların çoğu dolgun kalçaya sahip olmak ister. ABD’nin Los Angeles kentinde yaşayan Mikel Ruffinelli isimli dört çocuk annesikadın ın 245 cm genişliğindeki kalçası ise “dünyanın en büyük kalçası” ünvanına sahip. 39 yaşındaki Mikel, uçağa bindiği zaman iki koltukta otursa da, sokakta yürürken alay edilse de vücudundan memnun olduğunu, zayıflamak istemediğini söylüyor.

4 ÇOCUK DOĞURMANIN SONUCU

The Sun’a konuşan Mikel, “Nereye gitsem kalçamla dikkati çekiyorum. Bu hem güzel hem kötü. Bazı insanlar, kalçamın ameliyatla büyüttüğümü düşünüyor. Fakat tamamen doğallar. Bence dört çocuk doğurmanın sonucu.” dedi.

O BENİM EŞİM DİYEREK GURUR DUYUYORUM

Mikel’in 10 yıldır evli olduğu bilgisayar teknisyeni kocası Reggie Brooks da,“Vücudunu beğeniyorum. Tanıştığımızda da büyük kalçası vardı. Beni etkileyen şeylerden biri de kalçasıydı. Yolda yürürken erkeklerin ona baktığını görüyorum, o benim eşim diyerek gurur duyuyorum. Vücudu seksi” dedi.

Muhteşem Yüzyıl Dizisinden Ninja Kıyafetli Cellatlar (Komedi Dizisi Gibi)


Bu haberi okurken gülsem mi? ağlasam mı? bilmedim, değil tarih dizisi komedi dizilerine bile absürt kaçar bu. (adminin yorumu)

Star TV'nin rating rekortmeni dizisi Muhteşem Yüzyıl'ın geçtiğimiz bölümünde yayınlanan Pargalı İbrahim'in idam sahnesi oldukça ses getirdi ve dizinin en çok izlenen bölümlerinden biri oldu. Tabi çok izlenmenin yanı sıra eleştirileri de beraberinde getirdi. Özellikle Pargalı'yı öldürmeye gelen celladların Ninja kıyafetleri gözlerden kaçmadı ve eleştirilerin odağı oldu..

Ünlü tarihçi Murat Bardakçı da Habertürk'teki köşesinde bu sahneyi ele aldı ve Osmanlı döneminde böyle bir durumun olmadığı belirterek Ninja kıyafetli cellad konusuna açıklık getirdi.

İşte Bardakçı'nın o yazısı:


SEYİRCİNİN İLGİSİNİ ÇEKMEK İÇİN GÜZEL BİR BULUŞ, AMA..

Muhteşem Yüzyıl'ın Ninja kıyafetli celladları ellerinde kemendlerle Topkapı Sarayı'nda cirit attılar, koridorları arşınlayıp Pargalı'nın uyuduğu odaya girdiler ve Paşa'yı bir güzel boğdular... Celladları bu şekilde Ninja kılığına büründürmek seyircinin alakasını çekmek için başvurulmuş güzel bir buluştu, tamam; ama Osmanlı zamanında can almanın üstadı olan celladların bu şekilde giysilere büründüklerini sakın ola ki düşünmeyin!



O zamanlarda devletin resmî memurları olan celladlar da devrin kıyafetlerini giyerlerdi. Yani şalvarı andıran geniş pantolonları, bellerinde kuşakları ve başlarında serpuşları vardı; giyim ve aksesuvar konusunda sıradan insanlardan tek farkları ise, nizamın bozulmasını önlemek maksadıyla etrafa korku salmak için yanlarında kemend yahut pala gibi can alma âletleri ile envai çeşit işkence gereçlerini taşımaları idi




HALKA GÖZDAĞI

"Cellad" kelimesi, Arapça'da "kırbaçlamak" demek olan "celd" masdarından gelir. Zira eski devir celladlarının can alma dışında bir vazifeleri daha vardır: Mahkemeye çıkartılacak olan suçluları itirafa ve idamlarından önce bazı konularda mutlaka bilgi vermeleri gereken mahkûmları da konuşmaya zorlamak için işkence yapmak! Her daim yanlarında taşıdıkları işkence aletleri işte hem bu işe yarar, hem de halka "Bir edepsizlik edecek olursanız akıbetiniz böyle olur haaa!"diye gözdağı vermeye yarardı.
İSLAM TARİHİ'NİN BİLİNEN İLK CELLADI

Evliya Çelebi, meşhur "Seyahatname"sinde celladlık mesleğinin pirinin Hazreti Muhammed'- in huzurunda bir katilin kafasını kesen Eyyûb- i Basrî olduğunu yazar. İslam Tarihi'nin bilinen bu ilk celladı, Evliya Çelebi'nin anlattığına göre idam edeceği kişiyi önceden yıkatmış, abdest aldırmış, güzel sözlerle tesellî edip kelime-i şehâdet getirtmiş, sonra kıbleye çevirmiş, kılıcını iki eli ile kullanarak kelleyi vücudundan ayırmış ve infaz ânında orada bulunanlara da daha sonra katilin ruhu için Fatiha okutmuştur!

Avrupa'da geçmişin önde gelen celladları hakkında dünya kadar çalışma bulunmasına rağmen, bizde tarihimizdeki cellâdlar üzerine doyurucu hiçbir araştırma yapılmadı; konu eski senelerde dergilerde yayınlanmış olan tektük yazılarla sınırlı kaldı.
OSMANLI'DA CELLAD TEŞKİLATI

İşte, bundan 70 sene kadar önce yine bir dergide yayınlanmış olan bir yazıdan yaptığım aşağıdaki alıntı da, celladları konu alan tek-tük araştırmalardan biri:

"...Osmanlı Devleti'nin resmi cellad teşkilatı, bir celladbaşının idaresinde, sayıları devre göre değişen celladlardan meydana gelirdi. Bunların hepsi Kıptî idi ve Bostancıbaşı Ağa'nın emrinde çalışırlardı. İdam emri Bostancıbaşı'ya verilir, o da yerine göre bazen bizzat nezaret ederek hükmü yerine getirirdi. Eğer canı alınacak kişi önemli bir şahıssa Bostancıbaşı idamda mutlaka bulunur, hükmü 'cellâd yamağı' denilen ve maharetine en fazla güvendiği iki cellâda uygulatırdı...

Siyasî mahkumlar, yağlı kemendle boğulurlardı. Bazısının başı, idamdan sonra 'şifre' denen çok keskin ve özel bir usturayla gövdesinden ayrılır, ya bir 'ibret taşı'nın üstüne konur, yahut da sarayın şehre açılan büyük kapısının önüne atılırdı. Sabıkalı hırsızlar, özellikle de gece hırsızları, şehrin kalabalık yerlerinde ama genellikle suçu işledikleri semtte ve özellikle de girdikleri evin, dükkanın veya hanın kapısında asılırlardı.

Katiller, işkenceyle öldürülürdü. Askerlerin başları kesilir, cesedleri de ayaklarına taş bağlanarak denize atılırdı. Mahkumlara, sakladıkları malların yerini söyletmek için idamlarından önce işkence yapıldığı da olurdu.
HAYATI BAĞIŞLANAN ÇOK AZ

İdam edilecek olanlar haklarında ferman çıkıncaya kadar Bostancıbaşı tarafından tevkif edilirler, buna 'Bostancıbaşı hapsine verilmek' denirdi. Bu hapisten sağ kurtulanlar çok azdı ve Sadrazam Rauf Paşa, bunlardan biriydi. Paşa'yı idam etmeye karar verip hapse gönderen İkinci Mahmud, sonra 'O genç ve güzel başa kallavi kavuk pek güzel yakışıyor, kıyamam' diyerek kararından vazgeçmiş ve hayatını bağışlamıştı.
İŞKENCEYLE İDAM

İşkenceyle idamın ise üç korkunç şekli vardı: Çengel, çarmıh, kazık. Çengele,genellikle eşkiya ve korsanlar çarptırılırdı. Kaptanpaşalar donanmalarıyla Akdeniz'den dönerlerken yanlarında bir miktar 'idamlık' korsan da getirirler, bunların bir kısmını limana girmeden önce gemilerinin direklerine astırarak şehirde korku havası yaratırlar, geri kalanları da Eminönü'nde kurulu çengele gönderirlerdi.

Çarmıh, eşkiyaya ve casuslara uygulanırdı. Bir çarmıha yüzükoyun sımsıkı bağlanan suçlunun omuz başları ve kaba etleri bıçakla oyulur, buralara iri yağ mumları dikilerek yakılır ve çarmıh bir devenin üzerinde şehrin bir ucundan öteki ucuna kadar gezdirilirdi. Mahkûm can vermezse, o gün öğleden sonra asılırdı.

Kazık cezası ise, yol kesenlere ve korsanlara verilirdi. Elleri ve ayakları bağlanan mahkûm bilek kalınlığında ve gayet sert ağaçtan yapılmış olan yağlı kazığa çakılır ama 'itina ile' oturtulur, omuzlarına çarmıhta olduğu gibi bir çift yağ mumu dikilir ve şehirde dolaştırılırdı.
NAM SALMIŞ CELLADLAR

Osmanlı Tarihi'nde nam salmış cellâdların başında, 17. asırda yaşamış olan Kara Ali'yle yamağı Hammal Ali ve Kara Ali'den sonra celladbaşı olan Süleyman gelirdi..."
Palavraya bak! İbrahim'in Hürrem'e aşkı Solakzade'nin neresinde yazılı?

Tarihçi mi, tarihî roman yazarı mı, neci olduğunu pek bilmediğim bir zat, Muhteşem Yüzyıl'da Pargalı'nın idam sahnesinden sonra keramet savurmuş ve İbrahim Paşa'nın Hürrem Sultan'a, yani Kanunî Sultan Süleyman'ın hanımına gizliden gizliye âşık olduğunu iddia etmiş...

Hazretin buyurduğuna göre, Paşa meğerse bu yüzden idam edilmişmiş ve bu mâlûmat "Solakzade Tarihi"nde yazılıymış!
DÜŞÜNÜLMESİ BİLE İMKANSIZ

Burada, Solakzade Tarihi'nin İbrahim Paşa'nın idamının yeraldığı 492. sayfasını görüyorsunuz. Solakzâde idamın sebepleri ile ayrıntılarını anlatmaya bir önceki sayfadan başlıyor, Paşa'nın idamına sebep olan hatalarını ardarda sıralıyor amamaddemadde anlattığı bu hataların arasında "Padişahın hanımına alaka duyduğu" yahut "aşık olduğu" gibisinden değil bir ifade, ima bile yok! Olması da zaten imkansız, zira Osmanlı devrinde padişahın hanımı ile alakalı bu şekilde bir ilişkinin değil yazılması, düşünülmesi ve hatta işitilmesi bile imkansızdır; olmaz yaaa, işitilmiş olsa bile böyle bir tuhaflığı kayda geçirmeye en başta "edep"manidir!
UYDURAN REZİL OLUR

Tarihçi mi, tarihî roman yazarı mı, neci olduğunu pek bilmediğim zatın bu tuhaf iddiasını işitince "Solakzade'de hakikaten böyle bir malumat var da acaba fark etmeyip atladık mı?" diye meraka düştüm; Solakzade'nin idamdan bahseden sayfalarını okudum ve iddia edildiği gibi bir ifadeye tabii ki rastlayamadım.

Metinde "Hazret-i Süleyman'ın mührüne hıyanet eden dîv (dev) gibi velînîmet-i ırzını sıyanet (velînîmetinin ırzını korumak) hatırına gelmedi"şeklinde, Süleyman Peygamber ile peygamberin mührünü çalan dev efsanesine atıf yapan bir cümle vardı. "Bu zat acaba Hazreti Süleyman'ı Kanunî Süleyman zannetti, 'mühür' kelimesini 'mihir' okuyup hemen ilerisinde geçen 'ırz' sözünü de görünce bunlarla Hürrem Sultan arasında bir bağlantı mı kurdu?" diye düşündüm, ama iddia sahibini tanıyan arkadaşlar, o zatın eski harflere Solakzade'yi okuyacak seviyede aşina olduğunu işitmediklerini söylediler.

Dolayısı ile, bu şekilde tuhaf bir iddiada bulunabilmek için geriye tek bir sebep kalıyor: "Gündeme geleyim de, nasıl olursa olsun" hevesi... Solakzade Tarihi de bu hevese alet ediliyor, hemen her tarih meraklısının kütüphanesinde varolan eser sanki hiç bulunmayacak, kimselerin ulaşamayacağı, nadirin de nadiri bir kitapmış gibi gösteriliyor ve atılan palavra bu kitaba dayandırılıyor...
Netice mi? İşte böyle rezil olmak!
İDAM, SON ÇAREYDİ

Osmanlı İmparatorluğu'nda din adamlarının idam edilmemelerine mümkün olabildiğince itina gösterilmiş, hatta büyük suç işlediklerinde bile mallarına el konarak uzak diyarlara sürgün edilmeleri ile yetinilmiş, ama sarayı ve idareyi çileden çıkartacak derecede işler yapmış olanlarının idamlarından başka çare kalmadığı zamanlarda, devreye "dibek" girmişti.

Büyük bir havanı andıran dibek mermerden yapılmıştı ve Topkapı Sarayı'nın avlusunda bulunurdu. Mahkûm kafası aşağıya gelecek şekilde dibeğin içerisine sarkıtılır, cellâdlar ellerindeki irice mermer tokmaklarla dibeğin içerisindeki kafayı yavaş yavaş ezmeye ve kelleyi macun haline getirmeye başlarlardı...

Din adamlarının büyük acı veren böyle bir şekilde idam edilmelerinin sebebi, kanunu ve "günah" kavramını bildikleri halde gene de suç işlemekten çekinmemeleri ve dolayısı ile canlarını da büyük azap içerisinde alma ve otoritenin halka korku salma düşüncesi idi.

Fenerbahçe Bayanlar Basketbol Kadrosu ve Özellikleri


Esmeral Tunçluer
Oyuncunun adı: Esmeral Tunçluer
Doğum tarihi:07-06-1980
Doğum Yeri: Hollanda
Boyu:1-75
Kilosu:67
Mevkii:Guard
Forma Numarası:9
Fenerbahçe’ye Geliş Tarihi:2007
Daha Önce Oynadığı Takımlar:Botaş Mersin Bş Bld, Beşiktaş
Millilik Sayısı;
Başarıları:

 Kübra Siyahdemir
Oyuncunun adı: Kübra Siyahdemir
Doğum tarihi:21-06-1986
Doğum Yeri: İzmit
Boyu:1-83
Kilosu:65
Mevkii:Forvet
Forma Numarası:10
Fenerbahçe’ye Geliş Tarihi:2010
Daha Önce Oynadığı Takımlar:
Millilik Sayısı;
Başarıları:

Esra Şencebe
Oyuncunun adı: Esra Şencebe
Doğum tarihi:21-12-1981
Doğum Yeri: Malatya
Boyu:1-70
Kilosu:62
Mevkii:Guard
Forma Numarası:8
Fenerbahçe’ye Geliş Tarihi:2012
Daha Önce Oynadığı Takımlar:
Millilik Sayısı;
Başarıları:

2. Dünya Savaşını Hiç Böyle Okumadınız!

2. dünya savaşı
1943 yılı 2.Dünya Savaşı’nın en şiddetli yıllarıydı. Amerika Hitler’in elinden nerdeyse bütün bilginlerini kaçırmıştı. Hitler belki de en büyük hatasını yaptı elindeki bilginleri kaybederek. Tabi Yahudi oldukları için. Einstein, Freud, Philedelphia deneyinin beyni Jessup Morris…

Hatta Einstein’e Israil kurulduğunda ilk cumhurbaşkanlığı bile teklif edildi. Ama araştırmaları yüzünden reddetti. Savaş yılları bilim adamlarına inanılmaz olanaklar sağladı. Tabi ölüm üretmeleri için. Hitler’in emrindekiler o kadar üstünlerdi ki, insan kopyalamadan gen mühendisliğine, kuantumdan V2 roketlerine ve düşünce okumaya kadar her işle uğraşıyorlardı. Zaten 2.dünya savaşında Almanların yaptığı tank, top denizaltı o kadar çoktu ki; bütün maden rezervleri dibe vurdu. Alman ekonomisi bu savasın yarasını pek kolay saramadı.

Verner Von Braun V2 denen roketleri geliştirerek İngiltere’ye havlu attırmıştı. Hitler’in bilginleri Avrupa’nın ortasından adaları V2′lerle dövüyordu. Hitler’in Yahudi düşmanlığı tüm bilginlerin kaçmasına neden oldu. Yahudileri fırınlayan Hitler inanılmaz bir katliamın mimari oldu. Ama bilinmeyenler de var. Metrolara doldurulup suyla boğdurulan Hazar Türkleri ve öz Alman Halkı… Hitler bu katliamı bilerek, isteyerek yaptı. Çünkü bugünün bilimine havlu attıracak bir şeyler biliyordu sanki. Büyük kitle kıyımlar çok büyük doğa felaketlerine neden olur diyordu. İklimleri altüst eder. Bu doğa ile onun beslediği canlılar arasındaki inanılmaz bir bağ. Hitler bu kıyımlarla istediği hava değişikliğini yarattı. Ama o çok sıcak beklerken korkunç bir soğuk oluştu. Moskova önlerindeki Alman ordusu soğuğa yenildi. Komutanlar kışı bahane edip çekilmek istemişlerdi.



Cehennem Gezegen Venüs'ü Hiç Böyle Tanımadınız!

Venüs

Güneş ve Ay’dan sonra en parlak gök cismi olan Venüs’ün diğer gezegenlerin aksine olarak doğudan batıya doğru dönmesi konusunda Üniversite Bilimi Venüs’ün bir uyduya sahip olmamasından dolayı ters döndüğünü söyleyerek konuyu geçiştirmeye çalışır. Bu konuda fikir beyan edenler teori öne sürenleri “outsider” olarak nitelendirerek aforoz eder. İnsanoğluna yüzyıllar boyunca Dünyanın uydusunun Ay olduğunu söyleyen fakat Ay’ın dünyadan daha eski bir gezegen olduğunu gizleyen bu yapı gerçek astronomik bilgileri kendinde tutmak ister.




Kütle, boyut ve yoğunluk açısından dünyaya oldukça yakın değerler taşıyan bu gezegen yaşama olanak vermeyecek biçimde sıcak oluşu güneşe bizden daha yakın olmasından kaynaklanmaz. Güneşe ondan daha yakın olan Merkür bile Venüs’ün yanında serin bir gezegendir. Bunun sebebi Venüs’ün bütün cevresinin yoğun ve kalın bir atmosfer tabakasıyla cevrili olmasıdır. En güçlü teleskoplarla bile yüzeyi görünmez. Bu kalın tabaka sera etkisi yaratarak ısıyıda içeride hapseder . Bu nedenle gezegende yüzey sıcaklığı 480 dereceyi bulmaktadır. Atmosferinde bulunan yoğun bulut tabakaları sanıldığı gibi yağmur bulutları değil hidroklorik asitle sülfirik asit karışımıdır.

Bu gezegenin yüzey incelemeleriyle ilgili olarak yapay uydulardan bize ulaşanlar hiç de azınsanmayacak nitelikte bilgilerdir. 1975 yılında Sovyetler tarafından yollanan Venera ilk yüzey fotoğraflarını elde etmiştir. Bu fotoğraflar radarla tespit edilmiş olup bildiğimiz anlamda fotoğraflar değil radarla tespit edilmiş yüzey görüntüleridir.

Robot teknolojisini Japonlara bizim verdiğimizi biliyormuydunuz?


Japonlara ilk robot Abdülhamit'ten

Robot teknolojisine Japonlardan önce geçmemize rağmen onlardan çok geri kalmamız ne kadar acıdır. bu yazıyı araştırdım. Gerçekten de böyle bi hadise yaşanmış. Okudukça hem üzüldüm hemde binlerce neden sorusu beynime doldu. Sadece yazık diyebildim. Yazık!!!!


 Abdülhamid Han’ın yaptırmış olduğu ‘ALÂMET’ isimli robot; dünyada ezan okuyan ilk saat olma özelliğine sahiptir. Sultan, bu muhteşem özelliklere sahip saati Japonya’ya göndermiştir. Muhtemel ki Japonlar, bugünkü robot teknolojilerini, semâ yapan, ezan okuyan bu saatten almışlardır.


1887 yılında Japon İmparatoru’nun yeğeni Prens Komatsu bir savaş gemisiyle İstanbul’a gelir. Abdülhamid Han’a birtakım hediyeler takdim eder ve Sultan ile görüşmelerde bulunur.

1889 yılında ise; Japon İmparatoru Meiji, İstanbul’a özel elçiler gönderir. Bu elçilerle birlikte; Sultan Abdülhamid Han’a özel hediyeler ve bir de özel bir mektup gönderir. Gönderilen bu hediyeler içersinde; Japonya’nın en büyük nişanı olan, Büyük Krizantem Nişanı’nı da vardır. Bu Nişan, Sultan Abdülhamid Han’a takdim edilir. Özel mektupta ise Japon İmparatoru, Abdülhamid Han’dan; “İslâm dini, ilim ve teknolojik gelişmeler, vakıflar, hayır kurumlar vs. konuları ile ilgili olarak kendilerine Japonca veya Fransızca olarak bilgiler,” gönderilmesini rica eder.

Abdülhamid Han, konuyu Şeyhülislam Cemâleddin Efendi’ye açar. Osmanlı’nın bilgi ve teknolojisi hakkında bilgi isteyen, deniz aşırı bir ülkeye, eli boş elçiler gönderilemezdi. İlk etapta; tezhipli bir Kuran-ı Kerim ve daha bir çok hediye, elçilerle Japon İmparatoru’na gönderilir. Diğer bilgiler için de süre istenir.

Düşünün Bir Kere Ya Ölümsüz Olabilseydiniz!!

Sümer Kral listelerinde, Manethon’un Mısır hanedanlarına ilişkin kayıtlarında ya da Adem’den başlayan insan soyunun anlatıldığı Eski Ahit’in “Tekvin” kitabında sözü edilen, yüzlerce hatta binlerce yıl yaşamış “eski insanlar”a ilişkin hikayelerin, gerçeklik payı olabilir mi? Yüzyıllar boyunca bunlar fantezi ya da efsane kabul edildi ve hiç ciddiye alınmadı açıkçası ama o soru da hep varlığını korudu: Ölümsüzlük ya da bugünkünden çok daha uzun bir yaşam mümkün müdür? Seni Tılsımlar Korur‘un kahramanı Eser Büyükdere’nin farkında olmaksızın kalıtımsal biçimde sahip olduğu binlerce yıl öncesine ait o genetik miras, bugünün teknolojisiyle günümüz insanı üzerinde yapay olarak yaratılabilir mi? Eğer Cambridge Üniversitesi’nden Aubrey De Grey haklıysa, romanda Jason Redbridge’in “karanlık hedefi” olarak beliren “Horus Projesi” yakında bir kurgu ürünü olmanın ötesine geçecek gibi görünüyor. Binlerce yılın “Muhafızlar”ı şu an nerelerde neler yapıyor bilemem ama, haberlere bakılırsa bazı bilim adamları, bu sorunun yanıtına doğru hızla ilerliyor bugünlerde.

Yakın zamanda popüler bilim dergilerinde büyük yankı bulan haberler üzerine, NTV’deki “Pusula” programının başarılı yapımcısı Mithat Bereket İngiltere’ye dek giderek bu konuyu gündeme taşımış ve de Grey’in görüşlerini izleyicilerine aktarmıştı, anımsarsanız. Aradan yaklaşık iki ay geçti ve şimdi de Live Science‘ın haberiyle “ölümsüzlük mümkün mü?” sorusu yeniden ilgileri üzerinde topladı.

Aubrey de Grey’e göre, “nüfus kağıdındaki yaşı” kaç olursa olsun, bir insanın biyolojik yaşının ve buna bağlı olarak sağlık ve zindelik durumunun 20 ile 25 yaşları arasında tutulması mümkün. Dolayısıyla eski metinlerde ve kral listelerinde ya da Tekvin’de anlatılan uzun ömürlerin, hatta giderek “ölümsüzlük” noktasına yaklaşacak bir biyolojik konumun gerçekleştirilmesi hiç de sanıldığı gibi fantezi falan değil. Bütün iş, yaşlanmamıza ve sağlığımızın bozulmasına neden olan hücresel süreçlerin manipule edilmesi ve denetlenmesinde. Bu alanda uzun süredir çalışan de Grey, yaklaşık 25 yıl içinde araştırmaların nihai sonuçları verecek noktaya gelmesini umuyor ve ekliyor: “İşte o aşamadan itibaren, genetik müdahaleyle, 1000 yıl, hatta çok daha fazla yaşayabilen insan neslini yaratmak mümkün olacak.”
Bu tezlerin ve iddiaların ayrıntısına girmiyorum, orijinal kaynaklardan ve Batı basınındaki makalelerden, Aubrey de Grey’in çalışmaları ve tezleriyle ilgili tüm bilgileri bulabilirsiniz. Muhtemeldir ki, çok yakında bizim basınımızda da bunları tartışan yazılar ve röportajlar sıkça yayımlanacak. Ama benim gelmek istediğim nokta, başka.
Seni Tılsımlar Korur‘da, binlerce yıl öncesine ilişkin o gizemli kayıtlarda anlatılanlarla, modern bilimin izini sürdüğü hücresel süreçleri bir potada buluşturarak, “ölümsüzlük” faktörünü temel alan fantastik bir hikaye anlatmıştım sizlere. Ama oradaki belirleyici sorun, genetik biliminin vardığı noktalar ya da eski efsanelerde anlatılanların doğruluğundan çok, “ölümsüzlük” olgusunun içerdiği çok temel bir “politik” unsurdu: Kimin için ölümsüzlük? Bu muhteşem niteliğe sahip olma hakkı, binlerce yıl gerilere giden ciddi bir “iktidar mücadelesi”ni de getiriyordu gündeme. Neresinden bakarsanız bakın, “ölümsüzlük”, eğer bir biçimde gerçekleşebileceğini varsayarsak, yani Aubrey de Grey ve daha birçok bilim adamı, genetik uzmanı haklıysa, ister istemez “politik” ve “ekonomik” bir sorun olarak dikiliyor karşımıza: Kim karar verecek, bu “armağan”a kimin sahip olacağına? Bunun bedeli ne olacak? Herkes için ölümsüzlük, dünya nüfus ve kaynak dengelerinin iflası anlamına geleceğine göre, eğer böyle bir teknolojik “devrim”e gerçekten ulaşılırsa, bu bilgi ve teknoloji bütün kamuoyuna mal edilecek mi dersiniz?

Şu an gülümseyip, yalnızca fantezi olarak görerek geçebilirsiniz tabii bu konuyu. Ama su uyur, genetikçiler uyumaz. Birbirinden farklı yerlerde, farklı araştırmacılar ve uzmanlar, hızla yol alıyorlar ve görünüşe bakılırsa oldukça “kilit” aşamalara gelmiş durumdalar

19 Ocak 2013 Cumartesi

Virüsler Cep Telefonlarınızı tehdit Ediyor Dikkat!!


Güvenlik uzmanları, şirket ağlarını ve diğer korumalı sistemlere sızmak için geliştirilen bir truva atı virüsünün, en az 10 site aracılığıyla Android kullanıcılarını hedef aldığı uyarısında bulundu.

Uzmanlar, ilk kez hack’lenen web sitelerinin, mobil cihazlara virüs bulaştırmak için kullanıldığına dair delil elde ettiklerini belirtti. “NotCompatible” (Uyumlu Değil) adı verilen kötü amaçlı yazılımın, Google’ın Android işletim sistemini kullan mobil cihazlar tarafından virüsü içeren sitelere girildiği zamam aktif hale geldiği ifade edildi.

Android için anti-virüs yazılımları sağlayan Lookout blogundan yapılan açıklamada, virüsü içeren sitelere girildiğinde, bir güncelleme indirilmesine yönelik pencere açılıyor ve indirme işlemi otomatik olarak gerçekleşiyor. Site, daha sonra kullanıcılara gönderdiği mesajda, indirilen uygulamanın yüklenmesi için hatırlatmada bulunuyor.

NotCompatible adlı virüs, Adroid uygulamaları içeren Google Play platformu dışındaki kaynaklardan indirilen uygulamaları çalıştıran telefonlara yüklenebiliyor.

Lookout tarafından dün yapılan açıklamada, “Hack’lenen web siteleri sıkça masa üstü bilgisayarlara virüs bulaştırmak için kullanılıyor… Ancak ilk kez, hack’lenen web sitelerinin özellikle mobil cihazları hedef aldığını tespit ettik” ifadesi kullanıldı. Lookout’un sunduğu güvenlik yazılımı, NotCompatible’ın yüklenmesini otomatik olarak bloke ediyor.

“GOOGLE PLAY’DEN ŞAŞMAYIN”
Google, kullanıcılarına sadece Google Play’de sunulan uygulamaları indirmeleri yönünde yeniden uyarıda bulundu. Android tabanlı mobil cihazlar, genelde üçüncü parti kanallardan bulaşan kötü amaçlı yazılımların hedefi oluyor.

Ancak Lookout, Android kullanan telefonların kullanıcının yöneltmesi gerekmeden uygulama indirebildiklerine dikkat çekti. Bu yüzden kullanıcıların telefon ayarlarını gözden geçirmeleri gerekiyor.

Bahane mi Arıyorsunuz Yorulmayın Bu Telefon Sizin Yerinize Bulsun


Bahane bulan ‘akıllı’ uygulama

Pazar payı ve kullanım oranı her yıl artan akıllı telefonlardaki birbirinden ilginç uygulamalara bir yenisi daha eklendi. Ücretsiz edinilebilen, bahane bulma uygulaması, zihin tutulması yaşayanlar için profesyonel bahaneler üretiyor.

Uygulama indirilebilen marketlerde, yüzlerce program yer alıyor. Bunlar arasında en ilgi çekenler ise ve eğlenceli olan uygulamalar. Finans, sağlık, eğitim gibi başlıklar dışında ‘eğlence’ kategorisinde yer alan ve ücretsiz edinilebilen, ”bahane bulma” uygulaması,profesyonel bahaneler üretiyor.

Ücretsiz edinilebilen ”bahane bulma” uygulaması, en çok kullanılanlar arasında yer alıyor.

”Zihin tutulması” yaşayanlar için ”Profesyonel bahane üreten” uygulama size gülümseten bahaneler sunuyor.

Uygulamanın ”Bahane kategorileri” bölümünde, ”İşten erken çıkmak istiyorsun”, ”Maaşına zam istiyorum”, ”Toplantıya katılmak istemiyorsun”, ”Sabah işe geç kaldın” gibi başlıklar yer alıyor.

“EVE PİS SU SIZDI ERKEN ÇIKMALIYIM”
Sabah işe geç kalan biri uygulama ile bahane üretmek istediğinde, bulunan bahane, ”Tam işe geliyorum, yaşlı bir teyze elindeki poşetlerle zar zor yürümeye çalışıyor. İnsanlık ölmedi, yardım edeyim dedim, meğer teyze evini taşıyormuş…” şeklinde.

Uygulama, maaşına zam isteyen birine ise, ”Patron biliyorsun biz tek çocuk beklerken, bir anda üçüz doğdu. Dolayasıyla hesapladığımız giderler bir anda 3′le çarpıldı. Kazancım da buna yetemiyor, senden ricam benim maaşıma biraz artış yapabilir miyiz?” bahanesini üretiyor.

İşten erken çıkmak isteyen birisi için de ”Patron alt komşu aradı evden pis su sızdığını söyledi, hemen çıkmam gerek” şeklinde bahane üretiliyor

Yıldız sisteminin oluşumu ilk kez gözlemlendi

Yeni doğan bir yıldızı inceleyen gökbilimcilerin, yıldızın çevresinde gezegenlerin oluşumunu ayrıntılı bir biçimde gözleme şansını yakalayarak bir ilke imza attığı bildirildi.
010713starformation.hlarge
‘Nature’ dergisinde yayımlanan araştırmaya göre Atacama Büyük Milimetre/Milimetre-altı Dizgesi’ni (ALMA) kullanan gökbilimciler, Dünya’dan 450 ışık yılı uzakta bulunan genç bir yıldız ile yıldızın çevresindeki gaz ve kozmik toz disklerini inceledi.

Bilim insanları, yıldızın dış diskinden iç diskine doğru giden iki ince gaz sütunu belirledi. Doğrudan ilk kez gözlenen bu tür gaz akışlarının, gezegenler oluşurken çevrelerindeki gazı yutmalarıyla oluştuğu sanılıyor.

Devasa bir toz ve gaz bulutunun çevrelediği yıldızın yörüngesinde en az iki gezegenin oluştuğu tahmin ediliyor.
Yeni oluşan gezegenler, yıldızın yörüngesindeki hareketleri sırasında çevrelerindeki maddeleri içlerine çekerek boşluklar oluşturuyor.

HD 142527 adı verilen yıldızın, yaklaşık 2 milyon yıl yaşında ve oluşum sürecini tamamlamak üzere olduğu belirlendi. Hala büyüyen yıldız, Güneş’in yaklaşık iki katı büyüklüğünde.


ALMA teleskopu tarafından çekilen fotoğrafta, yeni oluşan HD 142527 yıldızının etrafındaki toz parçacıkları ve gazdan oluşan kozmik disk görülüyor.

İç diskin HD 142527′den uzaklığının, Satürn’ün Güneş Sistemi’ndeki konumu kadar olduğu ve dışarı doğru genişlemeye devam ettiği gözlemlendi.

Şili Üniversitesi’nden Simon Casassus, ALMA teleskobu ile yaptıkları ayrıntılı ölçümler sonucu yıldızın çevresindeki boşlukların karbonmonoksit gazı içerdiğini belirtti.

ALMA teleskobunun yapımının hala devam ettiğine işaret eden Cacassus, teleskobun tamamlanması ile daha ayrıntılı gözlemler yapabileceklerini sözlerine ekledi.

Albert Einstein'nın Göreliliği

Tarihin en ünlü fizikçisi Albert Einstein, ölümünden on yıllar sonra yine modern kuantum teorisyenlerini alt etmeyi başardı. Yeni araştırmalar, uzay-zamanın Einstein tarafından öne sürülen görelilik teorisinde belirtildiği gibi ‘köpükten bile daha pürüzsüz olduğunu’ ortaya koydu. Kuantum teorisyenleri, uzay-zamanı köpük kadar pürüzsüz olduğunu savunuyordu.
1300111_space.hlarge
Einstein, ölümünün üzerinen yıllar geçmiş olsa da geride bıraktığı araştırmalarla haklı çıkmaya devam ediyor. Einsten, görelilik teorisinde uzay-zamanın özünde pürüzsüz olduğunu, sadece enerji ve madde baskısıyla büküldüğünü belirtmişti. Bazı kuantum teorisyenleri ise bu görüşe şüpheyle yaklaşarak, uzay-zamanı, moleküllerin durmaksızın var olup yok olmalarından meydana geldiğini savunuyor.

Akreplerin bile korkulu rüyası katil fare

ABD’nin güney batı topraklarında ve Meksika’ya yakın olan çorak arazilerinde, küçük ama son derece korkutucu bir kemirgen yaşıyor. Sonoran Çölü’nde geceleri ortaya çıkan ve taze et arayan bu kemirgen, çekirgeden tarantulaya kadar ne bulursa mideye indiriyor. Ardından, Ay’a bakarak bir kurt gibi uluyor. Bilim insanları, zehire dayanıklı canlı sayesinde yeni bir ağrı kesici geliştirme peşinde.
130114_fareee.hlarge



ABD’nin Sonoran Çölü’nde yaşayan küçük ama bir o kadar vahşi kemirgenin pembe pençelerinden zehirli bir akrep bile kurtulamıyor. Küçük kemirgen, akrebin zehirli iğnesine karşı bana mısın bile demiyor, rakibinin burnuna ardı ardına darbeler vuruyor, ardından kuyruğunu kırarak akrebi toprağa yapıştırıyor. En son olarak, akrebin kafasını dişiyle parçalıyor ve onu yemeye koyuluyor.

NewScientist’in, bu korku dolu sahnelerin ardından ‘zafer ulumasını’ yakaladığı canlı, çekirge faresi, yani Onychomys torridus. Küçük boyuna rağmen gelecere dehşet saçan canlının özelliği, Kuzey Amerika’da yaşayan tek etçil kemirgen olması. Çekirge faresini bilim insanları tarafından eşsiz kılan özelliği ise akrep kanına dirençli olması. Bu sayede, araştırmacılar farenin panzehir geliştirilmesinde tıp dünyasına yardımcı olabileceğini düşünüyor.

Amacım Ne?

     Arkadaşlar bu bloğa girdiğinizde amacımın az çok ne olduğunu anlamışsınızdır. Kendi adıma araştırmayı, her alanda okumayı seven oldukça meraklı kişiliğe sahip biriyim. Öyle ki çok hararetli bir şekilde izlediğim filmin tam ortasında filmde geçen bir konuyu anında araştırmaya başlar, araştırırken o konudan o konuya atlar ve bir bakarım ki filmi yarıda bıraklı iki saat geçmiş. İşte bu meraklarımı giderirken okuduklarımı sizinle paylaşmak, okuduklarımdan çıkardığım yorumları size göstermek isteğimin bir tezahürüdür bu blog.

  Bazen yakın çevrem tarafımdan absürt ve anlamsız gelen bu huyumu içinizden bazıları çok iyi anlayacak, benim fikir dünyamdan bir şeyler alacak ve eğer isterse yorumları veya bana ulaşmak yoluyla bana bir şeyler katacak. Dolayısıyla bu işten iki tarafta oldukça karlı çıkacak.

  Biraz hayalperst, maceracı, meraklı azda olsa kaçık galaksime hoş geldiniz. Eminim ki şu koca evredeki milyonlarca galaksi içinde yalnız değilim. Naçizane size ufakta olsa bir faydam olduysa ne mutlu bana. Sizden tek ricam yorumlarınızı eksik etmeyin.

http://www.facebook.com/ehli.ahmets

‘Evren’in en büyük kozmik yapısı keşfedildi’

Gök bilimciler, evrendeki en büyük kozmik yapıyı keşfettiklerini açıkladı. Söz konusu kozmik oluşum, bir ucundan diğer ucuna 4 milyar ışık yılı uzunluğunda olan bir aktif galaktik çekirdek kümesinden meydana geliyor.
130115kuassar.hlarge


Astronomi dünyası, neredeyse her gün yeni keşiflere sahne oluyor. Avrupalı bilim insanları, en yeni keşfin ‘evrenin en büyük kozmik yapısı’ olduğunu belirtti.

Space.com’un haberine göre, Büyük Kuasar Grubu (BKG) sınıfına giren kozmik yapının, dev karadeliklerden enerji alan, son derece parlak galaktik çekirdek kümesinden oluştuğu ifade edildi. Araştırmacılar, kendine özgü özelliklere sahip olan BKG’nin, kozmik teorileri sarsabilecek sırlara da sahip olduğuna dikkat çekti.

Monthly Notices of the Royal Astronomical Society dergisinde 11 Ocak’ta yayımlanan araştırmada yer alan, İngiltere’nin Central Lancashire Üniversitesi’nden Roger Clowes, “Büyüklüğünü kesin olarak belirlemenin son derece zor olduğu bu kozmik yapının, evrende bugüne kadar rastlanan en büyük kozmik oluşum olduğunu söyleyebiliriz” dedi.

Yüksek tansiyonun sorumlusu beyinde

Bilim insanları, yüksek tansiyona neden olan yeni bir suçlu tespit etti. Araştırmalar, sigara, aşırı kilo, stres gibi faktörlerin yanı sıra, yeni keşfedilen sinir hücrelerin yüksek tansiyonu tetikleyebileceğini gösterdi.
130117sinirr.hlarge


Tıp dünyasında en çok rastlanılan rahatsızlıklardan biri olan yüksek tansiyonun sorumlusu beynimizde olabilir. İsveçli bilim insanları, fare beyni üzerinde yaptıkları araştırmada, kan basıncını ve diğer kardiyovasküler fonksiyonları etkileyen sinir hücreleri kümesi keşfetti.

LiveScience sitesinin haberine göre, farelerin beyninde daha önceden fark edilmeyen sinir hücresi kümesinin, hipertansiyon ve diğer kalp rahatsızlıklarının izini sürmekte yeni bir ipucu oluşturabileceği ifade edildi.

Clinical Investigation dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, ‘parvalbuminergic’ nöronların sınıfına giren yeni keşfedilen hücreler, fare beyninin hipotalamus bölgesinde yer alıyor. Hipotalamus, susama, vücut sıcaklığı ve kan basıncı gibi bilinç dışı fonksiyonları kontrol ediyor.
İsveç’in Karolinska Enstitüsü’nde moleküler biyolog olan Jens Mittag’ın başını çektiği ekip, tiroid hormonu reseptöründe mutasyon olan fareler üzerinde çalıştı. Hayvanların sahip olduğu eksiklik, kalplerinin sıcaklık değişimi gibi stres uyarıcısı olan etkenlere normal tepki göstermesini engelledi.

Fenerbahçe Maç Takvimi

Fenerbahçe                                 Gelecek maçlar
TarihMaç
20.01.2013 18:00Fenerbahçe - Elazığspor
26.01.2013 18:00Gaziantepspor - Fenerbahçe
03.02.2013 18:00Fenerbahçe - Sivasspor
10.02.2013 19:00Mersin Idmanyurdu - Fenerbahçe
17.02.2013 19:00Trabzonspor - Fenerbahçe
03.03.2013 19:00Beşiktaş - Fenerbahçe
10.03.2013 19:00Fenerbahçe - Bursaspor
17.03.2013 19:00Antalyaspor - Fenerbahçe
24.03.2013 19:00Fenerbahçe - Kasımpaşa
31.03.2013 19:00Fenerbahçe - Akhisar Bld.
07.04.2013 19:00Orduspor - Fenerbahçe
14.04.2013 19:00Fenerbahçe - Eskişehirspor
21.04.2013 19:00Gençlerbirliği - Fenerbahçe
28.04.2013 19:00Fenerbahçe - Kayserispor
05.05.2013 19:00Istanbul BBSK - Fenerbahçe
12.05.2013 19:00Fenerbahçe - Galatasaray
19.05.2013 19:00Kardemir Karabükspor - Fenerbahçe

Komik Bir Fıkra (Okuması Tavsiye)

Can Yücel Şiir

Dirk Kuyt

Fenerbahçe Tam Kadro

100 milyon yıllık depolama birimi

100 milyon yıllık depolama birimi


Veri saklama çözümleri sunan teknoloji devi Hitachi, dün veri kodlanabilen ‘kuvars cam’ teknolojisini tanıttı. Şirket, doğal afetlere bile dayanıklı olan kuvars cama kodlanacak bilgilerin, en az 100 milyon yıl burada depolanabileceğini öne sürdü.



Hitachi’nin kuvars cama bilgi depolamayı sağlayan formulü gizli tutuluyor. Ancak üç köşeli kristal olan kuvars ve dağınık bir biçime sahip camdan geliştirilen kuvars camın nasıl oluşturulduğuna dair bir fikir yok değil. Kuvarsın uzun bir süre en az 2000 Santigrat gibi yüksek sıcaklığa maruz bırakılması halinde, kristal yapısını kaybederek erimiş kuvars olarak adlandırılan cam benzeri bir yapı kazandığı biliniyor. Biçimsiz kuvarsın çok saf bir hali olan bu materyalin, Hitachi’nin en son geliştirdiği teknolojide kullanmış olabileceğine inanılıyor.

Kuvars cama bilgi depolanması, diğer hiçbir optik depolama teknolojisine benzemiyor. Hitachi’nin gerçekleştirdiği sunumda, dört tabaka kuvars cam kullanıldı. Ardından, lazer kullanılarak kuvars cam üzerinde desen oluşturulması esnasında bilgi lazerin oluşturduğu mikroskobik çukurlara kodlandı. İkili veri (binary) olarak olunacak bilginin hangi kuvars tabakasına kodlanacağı, farklı lazer odak uzunluklarını belirlenerek seçilebilecek.

Dişi Savaşçılar (Amazonlar)

Amazonlar hakkında en geniş bilgiyi haklarında anlatılan öykülerden biliyoruz. Bir rivayete göre Libya ’da başkasına göreyse Kafkasya ’da ortaya çıkmıştı Amazonlar. Ne var ki öykülerin geçtiği asıl yer Anadolu’dur. Anadolu Amazonlarının erken tarihi neredeyse yaşadıkları söylenen bölgelerin tarihi kadar karanlıktır. Bir söylenceye göre soyları zalimlikleri yüzünden tahttan indirilen iki İskit prensesi Scolopotus ve Hylinos ile başladı. Bu iki prenses aileleri takipçileri ve takipçilerinin aileleriyle birlikte yurtlarından ayrılarak Kafkasların eteklerinde bir devlet kurdular.Yeni bir ülke arayışındaki tüm göçebe kavimler gibi önceleri öldürdüler ve yağmaladılar. Fakat ele geçirilen halklar öç almak için gizlice silahlandılar. Bunu izleyen ayaklanmada İskit efendilerini yenmeyi başardılar. İskitlerin bütün erkekleri öldürüldü. İskitlerde savaş eğitimi kadın erkek ayrımı yapılmadan herkese verilirdi. Savaş eğitimi almış olan İskit kadınları kaçmayı başardılar. Peşlerinden gönderilmiş bir birliği de yenmeyi başarmış takipçilerinden kurtulmuşlardı.

Süper Beyin Gücü

Bir düşünsenize, insanoğlu tüm islerini tek parmakla yapıyor olsa idi, o zaman 10 parmakla donatılmış olarak doğmazdık. Eğer beyin hücrelerimizin sadece %10′u mutlu, seviyeli bir yaşantı sürdürmeye yetse idi, kafamız tam 10 kati daha fazla hücre ile dolu olmazdı. Aslında, insanoğlu dünyada beyin kapasitesinin % 100′ünü kullanmayan tek varlıktır. İnsanoğlu ayni zamanda, beraber yasadığı diğer canlılar ile sürekli uyumsuzluk halindeki tek varlıktır.
Yunuslar da benzer bir beyin ile donatılmışlardır, ancak onlar beyin kapasitelerinin tümünü kullanarak yaşamlarını akilli, eğlence sever, çevreleri ile uyumlu varlıklar olarak devam ettirmektedirler. İnsanların da daha fazla beyin kapasitesinin kullanımı ile daha mutlu, daha uyumlu bir yasam sürebileceğini söylemek yanlış olmaz. Siz hiç, beyninin % 100′ünü kullanan birisinin suç, savaş, açlık, salgın hastalık, ön yargı ve çevre katliamı ortamlarında olabileceğini düşünebiliyor musunuz?

Başka bir deyişle, bizler de ayni diğer canlılar gibi mükemmel yaratılmışız; ancak, onlar gibi tüm potansiyelimizi kullanamıyoruz. Neden? Belki, bizler diğer canlılar gibi enerji kaynağına nasıl bağlanacağımızı artik bilemiyoruz ya da kendi özgür irademizi kullanma konusu umurumuzda değil. Belki de özgür irade, sadece bedeninin tepkilerine cevap veren % 10 kullanımlı insanlar için çok karmaşık bir ifade.

Bu potansiyelin kullanılmamasının nedeni ne olursa olsun, burada da kullanmazsan kaybedersin gerçeği ortaya çıkmakta ve normal bir insan yanlış kullanım veya kullanıl-mama yüzünden günde 100.000 beyin hücresini kaybetmektedir. Bu potansiyel değerlendirilmedikçe de, kişinin durumu zamanla daha kötüye gitmektedir. Sizce neden Alzheimer, Parkinson gibi hastalıkların oranı dünyanın doğum oranı ile ayni oranda büyümektedir. Peki, çözüm ne?

Sirius İkili Yıldız

Büyük Köpek takım yıldızındaki Sirius, gece gökyüzümüzün en parlak yıldızlarından biridir ve dünyadan sadece sekiz buçuk ışık yılı mesafede olması, en yakın komşularımızdan biri olduğu anlamına gelmektedir. Geçtiğimiz asrın ortalarında astronom Bessel, Sirius’u bir süre incelemiş ve hareketlerinde düzensizlikler fark etmiştir; bu, kayda değer bir gravitasyon çekimi yaratacak yakınlıkta bir başka cismin varlığını gösterir. Ancak yüksek parlaklığına karşın, Bessel bu boyutta bir yıldızı etkileyecek derecede büyük bir kütlenin izine rastlayamaz. Birkaç yıl sonra Sirius çevresinde dolaşan küçücük bir beyaz cüce yıldız keşfedilir. Yörüngesel periyodu,· 50 dünya yılına yakın olarak hesaplanmıştır. (Teknik olarak Sirius B, Sirius A etrafında bir yörünge çizmez, ancak iki yıldız ortak bir gravitasyon merkezi etrafında yörüngededirler.) Bu ikinci yıldız, refakatçisinin ışığı ardında kaybolmuştur. bazen Dijitaria olarak da anılan Sirius B’nin bir fotoğrafı da çekilmiştir.
Astronomlar, beyaz cücelerin doğası hakkında artık daha çok şey bilmektedirler. Bu yıldızlar fazla ışık yaymazlar ancak atomik yapılarının aşırı yoğunluğu nedeniyle, inanılmaz bir gravitasyonel çekim sergilerler. Bir beyaz cüce hidrojen ve helyumdan oluşan atomik yakıtını tüketmiş ve çökmüş bir yıldız demektir; yani bu, diğer elementleri­nin son derece yoğun olarak iç içe geçtiği ve artık maddesel yapısını bildiğimiz maddeden farklı olduğu anlamına gelmektedir. Atomlar bu şekilde sıkıştırıldığında, kütle inanılmayacak derecede ağır hale gelir. Temple, Sirius B yüzeyinde bir kübik fit’in (28,317 cm’) 2000 ton geleceğini yazar; bu yıldızın çekirdek materyaliyle dolu bir kibrif kutusu ise yaklaşık 50 ton gelecektir.
Bazı astronomlar Sirius sisteminde üçüncü bir yıldız tespit ettiklerini düşündüler. 1920′ de Fox adlı bir kişi üçüncü bir yıldız gördüğünü iddia etti; aynı yıldızın 1926, 1928 ve 1929 yıllarında Union Gözlemevinde Dr. van den Bos, Dr. Finsen ve diğerleri tarafından da gözlenmiş olduğu iddia edilmiştir. Sonra, birdenbire esrarlı yıldız kaybolu verdi.Çok daha yakın tarihlerde ABD Donanma Gözlemevi, Washington’dan Irving W. Lindenblad, Sirius sistemini inceledi. Üçüncü bir yıldız tespit edemedi ancak bu süreçte Sirius B’nin yeriyle ilgili olarak yeni bilgiler topladı.
Sirius Gizemi adlı sıra dışı kitabında Temple, binlerce yıl önce yeryüzünün Sirius sisteminden gelen varlıklar tarafından ziyaret edildiği varsayımım ortaya atıyor. Yazara göre, M.Ö. 4500-3400 tarihleri arasında, eski Mısır’ da gerçekle­şen ilkellikten yüksek kültür standartlarına yapılan sıçramadan da kısmen (tamamen olmasa da) onlar sorumlular . . Hipotezi, kısmen Dogonların elindeki Sirius sistemi hakkındaki bilgilere dayanıyor. Dogonlar Mali’ de (eski Fransız Sudam) yaşayan bir Afrika halkı. Bu halk, yazara göre, uzaylıIarın Dünya’ya inişine tanıklık etmiş olması muhtemel ha­ne dan öncesi Mısırlıların doğrudan torunları oluyorlar. Bilgileri de atalarının bu bilgileri galaktik yolculardan edindikleri günlere kadar uzanıyor. Yazar, başka türlü nasıl olup da görünmeyen gök cismi Dijitaria ya da uzak bir sistemle ilgili diğer ayrıntılarla ilgili bu bilgilere sahip olabilirler, diye soruyor. Mısırlı dostlarımdan aldığım mektuptaki bilgiler ışığında, ki onlar Temple’ı ya da kitabını hiç duymamışlar, yazarın varsayımlarında gerçeklik payı olduğu kesin. Temple’in Tutsi bilgisine ulaşamamış olması üzücü;birçok karanlık nokta, bu sayede açığa kavuşabilirdi.

Kaybolmuş Uygarlıkların Yok Oluş Hikayesi

Geçmişi Unuttuk mu?


Kutsal kitaplarda anlatılan olayların dinsel bir öykü değil de, gerçek tarihi anlattığını hiç düşündünüz mü? Mitolojinin bir masal değil de, yaşanmış olayları naklettiği hiç aklınıza geldi mi? Hele Mars olayından sonra, bu konu daha bir önem kazandı. Son yılların flaş ismi arkeolog, tarihçi, antik diller uzmanı, sosyal bilimci Zecharia Sitchin, bu konuda yayınladığı bir dizi kitapla toplumu kökünden sarstı. Sitchin, İnsanlığın Nibiru adlı bir gezegenden gelen Annunaki insanları tarafından yaratıldığını ve geçmişte Mezopotamya´da dev bir uygarlığın kurulmuş olduğunu ve Tufan´a neden olduklarını ileri sürerken, Daniken´e hiç benzemiyor ve bir bilim adamı kimliği içersinde çok ciddi arkeolojik kanıtlar da gösteriyordu.
Kısacası Sitchin´e itiraz etmek zordu. Size Sitchin olayını her yönüyle iletmek istiyoruz, bu sayıda Sitchin´i ve kuramlarını, gelecek sayıda da karşıt görüşleri okuyacaksınız. Eğer Sitchin buluşları doğruysa, İnsanlığın tüm çehresi değişebilir, kısacası oturup yeni bir tarih yazabilir ve inançlarımızı yenilemek zorunda kalabiliriz.
Geçen iki yıl içersinde, dünyanın bilinmeyen tarihi ve geçmişin unutulan olayları konularında dikkat çeken en önemli isim Zechariah Sitchin´di; Sitchin “Dünya Tarihleri/Zaman Çizelgesi” adlı kitabında çarpıcı iddialarda bulundu ve şöyle diyordu; “…mitoloji bir hayal değildir, fakat eski hatıraların saklandığı bir hazinedir; Kutsal Kitaplar bilimsel ve tarihsel bir döküman olarak harfi harfine okunduğu takdirde, hayal edilenden daha eski ve büyük uygarlıklar varlıkları anlaşılacaktır. Mitoloji, “Cennetten Dünyaya Gelen Kişi”, yani mitolojik bilge Anunnaki tarafından Dünyaya verilen bilginin sonucudur. Geçmişte varolan ve unutulan 12. Gezegen, Anunnaki´nin ev gezegenidir. Geçmiş sayısız gizemli anıyla doludur, bunların unutulmuş olmaları yok ya da hiç olmadıkları anlamlarına gelmez. Uzak geçmişte, dünya başka canlılar tarafından kullanılmış bir yerdir; Mısır Piramitleri iniş alanlarının fenerleridirler, Sina Yarımadası 4.000 yıl önce tanrılar savaşında yok edilen özel bir üstür; insanlar ve tanrılar binlerce yıl önce büyük bir savaşı başlatmışlardı. Dünyaya uzaydan bakıldığında, nükleer dev savaşın izleri görülebilir. Yale Üniversitesi tarafından da tanımlandığı gibi İnsanlık kaybolan uygarlığının küçük bir dilimini ancak 2.000 yılda keşfedebilmiştir. Sümer yazıtlarında ve Kutsal Kitaplar´da anlatılan tüm uygarlıklar, çok daha eski bir uygarlığa bağlı olduklarını belirtirler…
Zecharia Sitchin, Yakın Doğu tarihi ve arkeolojisi uzmanıdır, Eski Ahit (Tevrat ve Zebur), Sami ve Avrupa dilleri, modern ve eski İbrani dili konularında eğitim almış ve Londra İktisadi ve Siyasal Bilimler Okulu´nda öğrenim gördükten sonra Londra Üniversitesi´nden mezun oldu. Uzun yıllar gazetecilik ve yazarlık yaptıktan sonra şimdi New York´da yaşıyor ve çalışmalarını sürdürüyor. Sümer dilini anlayan ve okuyan nadir bilginlerden biridir, yeni çalışmaları Yakın Doğu´daki eski uygarlıklar tarafından yazılan kil tablet metinlerle ilgilidir; bu alanda aradığı çok daha eski uygarlıklardır. Sitchin´in kitapları körler için yazılan Braille alfabesine bile çevrilmiş, sayısız radyo ve tv programlarında tartışılmıştır. Sitchin´in “Dünya Kronolojisi” adlı kitap serisi mitolojinin kökeni olarak kabul edilebilir, bir hayal ürünü değildir çünkü geçerli ve sağlam kaynaklara dayanmaktadır, yazar bunlara “Antik Anılar” demektedir. Tevrat ve İncil dinsel bir metin olarak değil, tarihsel/bilimsel bir döküman olarak okunmalıdır, antik büyük uygarlıkların kökeni dünyadışıdır.

Stonehenge'nin Çözülemeyen Sırrı

Dünyanın birçok yerinde sırrı çözülemeyen yerler vardır ve bunların içinde en çok tanınanlarından birisi yılda bir milyon insanın ziyaret ettiği İngiltere´deki Stonehenge´dir. Günümüzün majisyenleri, gizem grupları Stonehenge´de her yıl törenler yapıp toplanıyorlar. Bazılarına göre Stonehenge, evrenin merkezini simgeliyor, bir diğer kitle, bu inanılmaz yapının dünyadışı canlılar tarafından yapıldığına inanıyor. İşin aslı ne? Bilinen tek birşey var; Stonehenge´in amacı gökle ilgili… Peki ya ötesi? Editörümüz M. Ata Nirun, Stonehenge´i gezdi…

Salisbury Ovası´na girdiğinizde veya arabanızın kısıtlanmış görme alanının dışına çıktığınızda yani indiğinizde, sanki sonsuz bir düzlüğün ortasında çaresiz kalmış gibisiniz, bir çeşit kontr-klostrofobi insanı sarıp, sarmalıyor. 360 derecelik bir taramanın bir noktasında neyse ki bir kütle, garip, anlamsız bir yığın kapıldığınız boşluk dalgasından sizi kurtarıyor. Eğer onun ne olduğunu önceden bilmiyorsanız, hiç bir anlam veremiyor, hatta neden orada olduğunu dahi anlayamıyorsunuz ama karşınızdaki taş kütlenin ne olduğu hakkında bir fikriniz varsa, iş değişiyor ve yanına ulaşmak için hızlanıyorsunuz çünkü karşınızda tüm zamanların en gizemli on yapıtından biri var; efsanevi Stonehenge… Bu garip yapı önce tek bir parçaymış gibi görünüyor oysa şu anda bile onlarca parçadır. Stonehenge, taştan yatay üst eşikleri bulunan bir dairedir. Bazıları düşmüş, bazıları eğilmiş, bazıları ise toprağa gömülüdür. Çevresi bir set ve bir de hendekle çevrili, bir ana yolla ulaşılıyor. Tahminlere göre ilk Stonehenge 112 büyük ve sayısız küçük taştan yapılma; oturup bunları tek tek yontup, dikmişler. Ama neden acaba? Binlerce yıl öncesinin zor ve ölümcül koşullarında yaşayan o insanlar neden zamanlarını ve güçlerini bu işe harcadılar? Üstelik bu önem, sonraki bin yıllarda da sürdü ve yapı geliştirildi.