Çilekeş Osmanlı hükümdarı Çelebi Mehmet, babası Yıldırım Bayezid'in vefatından sonra, önce Amasyada hükümdarlığını ilan etmişti. Ona karşı savaş veren kardeşleri İsa Çelebi ve Musa Çelebi de sonunda mağlup olup idam edilmişlerdi. İşte bundan sonra Çelebi Mehmet Muhtasar Osmanlı Devleti'nin yeni hükümdarı olarak Edirne'de saltanat kurmuştur (Temmuz 1413).
Onbir yıl süren ve şehzade kavgalarıyla geçen "Fetret Devri" bu suretle kapanmıştır. Çelebi Mehmed bütün gücüyle Osmanlı Devleti'ni toparlayıp güçlendirme gayretine girmiştir. Çelebi Mehmet son günlerinde Edirne civarında avlanırken, önüne çıkan bir domuza mızrak attığı sırada, vücudunda nüzul (felç) inerek attan düştü. Hasta yatağında vezirlerini çağırıp talimat verdi:
"Tez ulu oğlum Murad'ı getirin. Ben artık yataktan kurtulamam. Murad gelmeden ben ölürüm. Memleket birbirine girer. Tedarik edin, benim vefatım duyulmasın." dedi.
Henüz on yedi yaşındaki büyük oğlu Şehzade Murat, o sırada Amasya sancak beyi idi. Ona haber salındığında, Sultan Mehmet birkaç gün içinde vefat etti (Mayıs 1421). Olaydan ancak birkaç kişinin haberi vardı. İç organları çıkartılarak ilaçlanan cenaze, elbisesi içerisinde sarayın penceresi önüne loş bir yere yerleştirildi. Şehzade Murat gelinceye kadar, padişahın ölümü 41 gün herkesten saklandı.
Sayfalar
Popüler Yayınlar
- Can Yücel Şiir
- TÜRKİYEDE YAŞIYAN ZEHİRLİ ZEHİRSİZ YILAN TÜRLERİ
- Mars’a gitmek ne kadar sürer?
- Evrendeki Boyutlar Arası Yolculuk-Stephen Hawking
- 2013 Fenerbahçe Takvimi
- Doctor who replik 2
- Türk Kadılarının Günahını Almayın En Büyük Basen Amerikadaymış
- Neandertal dünyanın yok olan insan ırkı
- OMURGASIZ HAYVANLAR NELERDİR GENEL ÖZELLİKLERİ
- KÖPEK CİNSLERİ VE ÖZELLİKLERİ
13 Şubat 2013 Çarşamba
Osman Gazi’nin Rüyası
Osman Gazi bir gece Şeyh Edebali?nin zaviyesinde misafir kalmıştı. Gece, vakit hayli ilerleyince istirahat etmek üzere odasına çekilmişti. Fakat yatmak üzereyken rafta gözüne ilişen Kuran-ı Kerim’e saygısından dolayı yatamadı. Uyuyamadı. Kuran?ı alıp okumaya başladı. O gece sabaha kadar Kuran okudu. Tam 6 saat. Hikmet-i İlahi, Osman Gazi Han?ın Kuran?a olan bu saygısından dolayı her okuduğu saate 1 asır lutf edilmiş, hanedanı 6 asır hükümran olmuştur 7 cihana. Vakit sabah ezanlarına yaklaşmışken, yorgunluk ve uyku da bir hayli bastırmışken, Kuran elinde, yaşlandığı yerde, tatlı bir uykuya daldı Sultan Osman Han. Uyurken bir rüya gördü. Rüyasında kendisi Şeyh Edebali?nin yanında yatıyordu. Edebali?nin göğsünden bir hilal doğdu. Hilal biraz yükseldikten sonra büyüdü, büyüdü ve dolunay haline gelince kendisinin göğsüne girdi. Daha sonra göğsünden bir ağaç bitip büyümeye, yükselmeye başladı. Bir çınar ağacıydı bu. Büyüdükçe yeşerdi, güzelleşti. Dallarının gölgesiyle bütün dünyayı kapladı. Ulu çınarın gölgesinde dağlar, dağların dibinde pınarlar gördü. Ağacın yanında ise dört sıra dağlar gördü ki bunlar Kafkas, Atlas, Toros ve Balkanlardı. Ağacın köklerinden Dicle, Fırat, Nil ve Tuna çıkıyordu. Bu nehirde koca koca gemiler yüzüyordu. Tarlalar ekin doluydu. Ağaçlar meyve dolu. Dağların tepeleri ormanlarla örtülüydü. Ruy-i Zemin yemyeşil, asuman masmaviydi. Vadilerde şehirler vardı. Şehirlerde camiler arz-i didar ediyordu. Bunların hepsinin altın kubbelerinde birer hilal parlıyor, minarelerinde müezzinler ezan okuyorlardı. Ezan sesleri ağaç dallarındaki kuşların cıvıltısına karışıyordu. Bir ara ulu çınarın yaprakları kılıç gibi uzamaya başladı. Derken bir rüzgar çıkıp bu yaprakları İstanbul?a doğru çevirdi. Şehir iki denizin ve iki karanın birleştiği yerde iki masmavi firuze ile iki yemyeşil zümrüt arasına oturtulmuş pırıl pırıl bir elmas gibiydi. Sanki bütün dünyayı kuşatan geniş bir ülke gibi halkalanan bir yüzüğün kıymetli taşını andırıyordu İstanbul. Ve nihayet Osman Gazi
Osmanlıdan Harika Bir Hikaye (Okunması Tavsiye)
Sultan Murad Han o gün bir hoşdur. Telaşeli görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:
- Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var ?
-- Akşam garip bir rüya gördüm.
- Hayırdır inşallah?..
-- Hayır mı şer mi öğreneceğiz.
- Nasıl yani?
-- Hazırlan, dışarı çıkıyoruz.
Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki, padişah hâlâ gördügü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt"a çıkar, döner Vefa"ya, Zeyrek"ten aşağılara sallanır. Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatle bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar, sorarlar;
-- Kimdir bu?
Ahali: - Aman hocam hiç bulaşma, derler. Ayyaşın meyhusun biri işte!..
-- Nerden biliyorsunuz?
- Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz... Bir başkası tafsilata girer;
- Biliyor musunuz, der. Aslında iyi sanatkârdır. Azaplar çarşısı"nda çalışır. Nalının hasını yapar... Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuşa harcar. Hem şişe şişe şarap taşır evine, hem de nerde namlı mimli kadın varsa takar peşine.. Hele yaşlının biri çok öfkelidir.
- isterseniz komşulara sorun, der. Sorun bakalım onu bir cemaatte gören olmuş mu?.. Hasılı, mahalleli döner ardını gider. Bizim tedbili kiyafet mollalar kalırlar mı ortada!.. Tam vezir de toparlanıyordur ki, padişah keser yolunu :
-- Nereye? - Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.
-- Millet bu, çeker gider. Kimseye bir sey diyemem... Ama biz gidemeyiz, şöyle veya böyle tebamızdır. Defini tamamlamak gerek.
- İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden.
-- Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha.
- Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?
-- Mollalığa devam... Naaşı kaldırmalıyız en azından.
- Aman efendim, nasıl kaldırırız?
-- Basbayağı kaldırırız işte.
- Yapmayın, etmeyin sultanım, bunun yıkanması, paklanması var. Tekfini, telkini...
-- Merak etme ben beceririm. Ama önce bir gasilhane bulmalıyız.
- Şurada bir mahalle mescidi var ama...
-- Olmaz, vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?
- Ne bileyim, Ayasofya"dan, Süleymaniye"den, en azından Fatih Camii"nden...
-- Ayasofya ile Süleymaniye"de devlet erkanı çoktur. Tanınmak istemem. Ama Fatih Camii"ni iyi dedin. Hadi yüklenelim... Ve gelirler camiye. Vezir sağa sola koşturur, kefen tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur ocağa... Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki, naaş; ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur, aydınlanır alnında. Yüzü sâkilere benzemez. Hem manâlı bir tebessüm okunur dudaklarında. Padişahın kanı ısınmıştır bu adama, vezirin de keza... Mechul nalıncıyı kefenler, tabutlar, musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine bir hayli vardır daha... Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır.
- Sultanım, der. Yanlış yapıyoruz galiba...
-- Nasıl yani?..
- Heyecana kapıldık, sorup soruşturmadan buraya getirdik cenazeyi. Kim bilir belki hanımı vardır, belki yetimleri?..
-- Doğru, öyle ya, neyse... Sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geleyim. Vezir, cüzüne, tesbihine döner, padişah garip maceranın başladığı noktaya koşar. Nitekim sorar soruşturur. Nalıncının evini bulur. Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Hadiseyi metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir.
- Hakkını helal et evladım, der. Belli ki çok yorulmuşsun. Sonra eşiğe çöker, ellerini yumruk yapar, şakaklarına dayar... Ağlar mı? Hayır. Ama gözleri kısılır, hatıralara dalar belki. Neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından...
- Biliyor musun oğlum? Diye dertli dertli söylenir... Bizim efendi bir âlemdi, vesselam... Akşamlara kadar nalın yapar... Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin; elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya!.. -- Niye? - Ümmeti Muhammed içmesin diye...
-- Hayret... - Sonra, malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi. Ben sizin zamanınızı satın aldım mı? Aldım, derdi. Öyleyse şimdi dinlemeniz gerek... O çeker gider, ben menkîbeler anlatırdım onlara... Mızraklı ilmihal. Hucceti islam okurdum...
-- Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki...
- Milletin ne sandığı umrunda değildi. Hoş, o hep uzak mescidlere giderdi. Öyle bir imamın arkasında durmalı ki, derdi. Tekbir alırken Kabe"yi görmeli...
-- Öyle imam kaç tane kaldı şimdi? - işte bu yüzden Nişancı"ya, Sofular"a uzanırdı ya... Hatta bir gün; Bakasın efendi, dedim. Sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek. inan cenazen kalacak ortada...
-- Doğru, öyle ya?..
- Kimseye zahmetim olmasın deyip, mezarını kendi kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim. iş mezarla bitiyor mu, dedim. Seni kim yıkasın, kim kaldırsın?
-- Peki o ne dedi?
- Önce uzun uzun güldü, sonra; - Allah büyüktür hatun, dedi. Hem padişahın işi ne?
3 Şubat 2013 Pazar
Filmlerden Oluşturduğum Fotoroman Çalışmamı Sizlerle Paylaşmak İstedim
Birçok diziden derlediğim ve fotoroman haline getirdiğim küçük arşivim buyrun
İndirme Linki: https://hotfile.com/dl/192427053/db4d30a/Filmlerden_Oluturduum_Fotoroman_almam_Sizlerle_Paylamak_stedim2.pdf.html
2 Şubat 2013 Cumartesi
Dile Kolay 1,8 Gigapiksel

Bu haberi okuduğumda hem taktir ettim bu amerikalıları hem de tarifsiz bir kıskançlığın içinde buldum kendimi. Elin amerikalısı 1,8 gigapiksellik kamera üretirken biz 1,8 megapiksellik cep telefonu üretemiyoruz. Hayıflanmıyorum ama keşkeler basıyor zihnimi, şu bloğa yazmak isterdim Türkiye şu kamerayı üretti Türkiye şu uyduyu fırlattı ama heyhat!! Olmuyor, oldurmuyorlar, hep bir taş koyan çıkıyor önümüze bizden geride milletler bizi geçer olmuş biz hala kendimizi kandırıyoruz. Ama umutsuz da değilim, elbet gün gelir devran döner.
1 Şubat 2013 Cuma
5'e 16 Kaldı, e Bebeğim ee

Benzine, 24 Ocak'ta 8-10 kuruş zam yapılmıştı.Uyuyun halkım uyuyun. Biz artık vitrin devlet değiliz, biz artık dünya devletiyiz. E bebeğim e e. Benzine gelen son zamla benzinin litre fiyatının 5tl olmasına 16 kuruş kalmış. İyi ama bu kadar pahalı benzin kullanırsak biz nasıl ucuza mal üreteceğiz ürettiğimiz malı dünyaya nasıl ucuza nakliye edeceğiz. En basitinden geçtim sanayi makinası üretmeyi çiftçinin traktörüyle ektiği, pancar motoruyla suladığı ürünü yabancı ülkedeki adam 2 liraya üretirken benim çiftçim 5 liraya üretim nasıl satacak. Biz nasıl gelişmiş bir ülke olacağız. hayırlısı bakalım.
Benzine yılın ikinci zammı geldi. Dün gece yarısında yürürlüğe giren zamla benzinin fiyatı 10 kuruş zamlandı.Yeni zamla birlikte benzinin 5 lira olmasına sadece 16 kuruş kaldı. Bu da en fazla iki zam demek. Dünyanın en pahalı yakıtını tüketen Türkiye'de arka arkaya gelen bu zamlar vatandaşı isyan ettiriyor.
Bu Neyin Affı
Bu haberi kaygıyla okudum. Bu neyin affı haberleri yakından takip edenler dikkatle baksın şu günden sonra haberlerde ne gibi değişklikler oluyor. Bu 15 000 kişi içinde pkklısı, gaspçısı, tecavüzcüsü olmayacak mı? Çoluğumuz çocuğumuz nasıl rahatça sokakta oyun oynayacak. bu affı çıkaranlar bunun vebalini taşıyabilecek mi? Ne tür oyunlar dönüyor bu ülkede. Siz affediyorsunuz ama bunun sonuçlarını biz affetmeyeceğiz.
15 bin kişiye af: Tahliyeler başladı
Cumhurbaşkanı Gül'ün denetimli serbestlik yasasını onaylamasının ardından 15 bin hükümlü ve yaklaşık 400 ağır hasta olan mahkumları ilgilendiren tahliye işlemleri başladı

Cumhurbaşkanı Gül'ün denetimli serbestlik yasasını onaylamasının ardından 15 bin hükümlü ve yaklaşık 400 ağır hasta olan mahkumları ilgilendiren tahliye işlemleri başladı
Etiketler:
15000 kişi af,
Af,
Bu Neyin Affı,
güncel haber
21 Ocak 2013 Pazartesi
Neandertal dünyanın yok olan insan ırkı
Neandertal dünyanın yok olan insan ırkı
Günümüzden yaklaşık 200 bin ila 28 bin yıl önce ortaya çıkmış Neandertallerin modern insanın olumuşunda önemli bir yeri olduğu düşünülüyor.
Neandertaller, tarih öncesi bir insan türü olarak kabul ediliyor. Fosillerden ve bulunan DNA örneklerinden yararlanan sanatçılar ilk defa Neandertal kadın modeli National Geographic için yaptılar.
20 Ocak 2013 Pazar
Cep Telefonu Kullanmaktan Nefret Ediyorum!!!

Tamam bu aleti fırlatıp atamayız ama en azından kulaklıktan konuşup beynimize radyosyonu sokarcasına telefonu kulağıma yapıştırmamaya, uyurken telefonu mümkünse başka bir odaya bırakmaya dikkat ediyorum. Arkadaşlar bu konun gerçekten ciddi olduğunu düşünüyorum hiç bir veriye ihtiyaç duymadan sadece 2 saatlik bir cep telefonu görüşmesinin etkisini hissetmeyenimiz azdır.
Cep telefonları radyo ve televizyonlara oranla çok yüksek frekanslarda çalışır. Çalışma prensipleriyse elektromanyetik dalgalar sayesinde olur. X ışını yani bildiğimiz röngen cihazı da bu bu elektromanyetik dalgalar sayesinde çalışır ve hepimiz biliriz ki bu cihaz kanser hastalığına yol açar. hatta kapılarda da yazar hamilelerin uzak durması gerekli diye bunun sebebi çocuğun dnalarında bir değişime sebebiyet vermemektir. Yani işin özü bir teknoloji manyağı olarak ben şunu diyebilirim ki gelişen teknolojinin (özellikle cep telefonu) bize getirileri kadar götürüleri de var. Kullanırken dikkat etmek en iyisi . Sonra giden sağlığı geri getirmek imkansız olabilir
Ahmet S.
Facebook'un Gizli Kurallar Kitabı.
Bu yazıyı okudum ama vatan hainleri ellerini kollarını sallaya sallaya ülkemize ilkelerimizi, atalarımıza askerimize, küfür ediyor rahat rahat geziyor.Ne polis bu işin peşinde nede facebook. Sayfalarıda 10.000 lerde. Bazen bu silinmeyen sayfalarda kasıt arar oldum.
Facebook’un eski bir çalışanı, dünyanın en büyük sosyal ağının gizli kurallarını sızdırdı. Kural kitabında, sitede yayımlanmasına izin verilmeyen içerikler arasında “Atatürk’e her türlü saldırı”, “Türk bayraklarının yakılması” da bulunuyor.
Gizli kural kitabına ait bilgileri, geçmişte Facebook’a hizmet veren oDesk adlı şirkette çalışan Fas uyruklu Amine Derkaoui sızdırdı.
Çıplaklık, şiddet, ırkçı ve aşağılayıcı yorumlar, ölülere ve yaralanmalara ait fotoğraflar ve uyuşturucu kullanımı gibi birçok konuda spesifik maddenin bulunduğu kurallar arasında, en dikkat çeken başlıklardan biri, “IP kısıtlamaları ve uluslararası uyumluluk.” Buradaki maddeler ise şöyle:

Gizli kural kitabına ait bilgileri, geçmişte Facebook’a hizmet veren oDesk adlı şirkette çalışan Fas uyruklu Amine Derkaoui sızdırdı.
Çıplaklık, şiddet, ırkçı ve aşağılayıcı yorumlar, ölülere ve yaralanmalara ait fotoğraflar ve uyuşturucu kullanımı gibi birçok konuda spesifik maddenin bulunduğu kurallar arasında, en dikkat çeken başlıklardan biri, “IP kısıtlamaları ve uluslararası uyumluluk.” Buradaki maddeler ise şöyle:
Android Market cep yakıyor
Google’ın Samsung, HTC ve Motorola akıllı telefonları tarafından kullanılan Android işletim sisteminin uygulamalarının maliyeti, iPhone uygulamalarının 2,5 katına ulaştı. Bu rakam aynı zamanda, iPhone uygulamalarının Android’e kıyasla en az 2,5 kat daha fazla indirildiğine işaret ediyor.

Araştırma şirketi Canalys tarafından dün sonuçları açıklanan araştırmaya göre, Android Market’ta yer alan en pahalı 100 reklam için ödenen ücret 374.37 dolara ulaştı. Aynı rakam, iPhone uygulamalarının indirildiği Apple Store için 147 dolar. Kısaca, her bir Android uygulaması için ödenen ortalama ücret 3.47 dolar olurken, iPhone uygulamaları için 1.47 dolar ödendi.
Canalys, ortaya çıkan bu büyük farkı iki faktöre bağladı. Bunlardan ilki, Apple’ın sahip olduğu daha iyi perakende sisteminin, fiyat rekabeti oluşturması. İkinci faktör ise Android Market’taki uygulamalara ödeme yapmak isteyen kullanıcının daha az olması ve kar elde edilebilmesi adına uygulamalara fazla ücret istenmesi.
Araştırmada yer alan Rachel Lashford, “Android’in fiyat rekabeti yaratarak düşük fiyata çok daha fazla uygulama indirilmesini sağlaması, şirket adına olacağı gibi uygulama dünyasındaki hareketlilik içinde faydalı olur” dedi.
Google ve Apple’ın en çok indirilen 100 uygulamasına bakıldığında, ilginç bilgiler ortaya çıktı. Her iki listede sadece 19 ortak uygulama yer alırken, fiyatlarının birbirlerinden farklı olduğu görüldü. Örneğin, Electronic Arts’ın (EA) Android Market’ta 4.99’a satılan Monopoly oyunu, Apple Store’de 0.99 dolar.

Araştırma şirketi Canalys tarafından dün sonuçları açıklanan araştırmaya göre, Android Market’ta yer alan en pahalı 100 reklam için ödenen ücret 374.37 dolara ulaştı. Aynı rakam, iPhone uygulamalarının indirildiği Apple Store için 147 dolar. Kısaca, her bir Android uygulaması için ödenen ortalama ücret 3.47 dolar olurken, iPhone uygulamaları için 1.47 dolar ödendi.
Canalys, ortaya çıkan bu büyük farkı iki faktöre bağladı. Bunlardan ilki, Apple’ın sahip olduğu daha iyi perakende sisteminin, fiyat rekabeti oluşturması. İkinci faktör ise Android Market’taki uygulamalara ödeme yapmak isteyen kullanıcının daha az olması ve kar elde edilebilmesi adına uygulamalara fazla ücret istenmesi.
Araştırmada yer alan Rachel Lashford, “Android’in fiyat rekabeti yaratarak düşük fiyata çok daha fazla uygulama indirilmesini sağlaması, şirket adına olacağı gibi uygulama dünyasındaki hareketlilik içinde faydalı olur” dedi.
Google ve Apple’ın en çok indirilen 100 uygulamasına bakıldığında, ilginç bilgiler ortaya çıktı. Her iki listede sadece 19 ortak uygulama yer alırken, fiyatlarının birbirlerinden farklı olduğu görüldü. Örneğin, Electronic Arts’ın (EA) Android Market’ta 4.99’a satılan Monopoly oyunu, Apple Store’de 0.99 dolar.
Etiketler:
android,
güncel haber,
pahalı uygulma,
uygulama
Böyle Giderse Kıtlık Kapıda Arılar Yok Oluyor!!!!

Belgeseli bulabilirseniz mutlaka izleyin (buradan konusunu okuyabilir, fragmanını izleyebilirsiniz). Arıların ülkeler arası yolculuklarını, bu yolculuklar sırasında maruz kaldıkları stres unsurlarını (evet, arılar da stres oluyormuş, belgeselde bu da gösteriliyor) ve parazit tehditlerini yakın çekim olarak detayıyla anlatıyor belgesel.
Aşağıdaki görselin de anlattığı gibi sağlıklı kraliçe ve bebek arılar dşındaki arıların giderek artan bir kısmı yok oluyor ve nereye, neden, nasıl, ne zaman gittikleri tam bir muamma. Ölü arı yok. Arıyı bilinmeyen yerlere giderken gören yok. Yok olan arılarla ilgili belgeselde de özetlendiği üzere pek çok teori var. Kimisi ağır endüstri koşullarının arıları strese soktuğunu ve toplu kaçışlar yaşandığını ileri sürüyor, kimisi de buna bir şekilde parazitlerin sebep olduğunu düşünüyor. Ancak hiç bir ihtimali destekleyecek bir kanıt bulunamadı henüz.
Arıların bu esrarengiz kayboluşu tabi ki öncelikle arı üreticilerini, sonra da sebze meyve ve yemiş üreticilerini etkilemeye başladı bile. Biz Türkiye’de çok farkında olmasak da tehlike yavaş yavaş buraya yaklaşıyor. Görselde bu tehdit karşısında yapabileceklerimiz sıralanmış. Bunlar genel olarak arıcılık sektörüne destek vermeyi ve yapabiliyorsak kendi bahçemizde arıların gelebileceği çiçekleri yetiştirmeyi kapsıyor. Bir de kendi arı yetiştiriciliğini yapmaktan bahsediyor ki bu konuyla ilgili TED’de şöyle ilginç bir konuşma vardı.
Belgeselde, Çin’de arı kayıplarından dolayı arıların yaptığı işi yapmaya calışan insanlar da gösteriliyor. Çinliler bile arıların çalışkanlığına yetişemiyor olsa gerek, çünkü arıların bir günde yaptığı işe onların yıllarını vermesi gerekiyor. Arıların sadece bal değil tüm yiyeceklerimizin üçte birinin üretiminde kullanıldığını düşünürsek, durumun vahamiyetine varın siz karar verin.
Yaşamış En Uzun İnsan Hakkında İlginç Bilgiler

Dünyanın gelmiş geçmiş (bilinen) en uzun insanı, 272 cm'lik boyu (222 kg ağırlık) ile amerikalı Robert Wadlow (1918-1940) 'dur.
22 Şubat 1918'de Alton, Illinois'de (ABD) Addie Johnson ve Harold Wadlow'un evliliğinden dünyaya geldi. 5 çocuklu ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya geldiğinde yanlızca 3.8 kg'lık normal bir bebekti. Ancak gösterdiği hızlı gelişimle daha 13 yaşına geldiğinde 224 cm'lik boyu ile dünyanın en uzun çocuğu ünvanını ele geçirdi. İlköğretimi boyunca onun ölçülerine uygun olarak özel tasarlanmış bir sırada oturdu.

Sınırlı bir zekâya sahipti. Liseyi bitirdikten sonra 1936'da hukuk okumak amacıyla Shurtleff Koleji'ne kaydoldu. Ancak ilk dönem sonunda okuldan ayrıldı.
Kıyametin Ayak Sesleri!!
Rus bilim adamları, “dünyanın manyetik kutuplarının kaymakta olduğunu” tartışıyor. Bu kaymanın dünyayı Hiroşima’ya çevireceğini savunanlar bile var.
Londra Üzerindeki Pembe Işık
Rus bilim adamlarından Kara Kuvvetleri Merkezi Askeri Enstitüsü’nün baş araştırmacısı Yevgeni Shalamberidze, dünyanın manyetik kutuplarının kaymakta olduğunu ve bu kez farklı olduğu iddiasıyla ortalığı karıştırdı. Rus bilim adamları ikiye bölündü.
Sebebi Açıklanamayan Uçak Kazaları
Shalamberidze, manyetik kutupların şimdiden 200 kilometre kadar yer değiştirdiğini açıklarken “Manyetik alanların değişmesi dünyayı koca bir Hiroşima’ya çevirebilir. Yani nükleer kış etkisi yaratabilir. Kuşların, balina ve yunusların yön şaşırması, sebebi açıklanamayan uçak kazaları etkinin işaretleri.” uyarısında da bulunuyor.
Nükleer Kış Etkisi
Yevgeni Shalamberidze “Dünyanın coğrafik kutupları, hep aynı yerde. Ancak manyetik kutuplar şimdiden 200 kilometre kadar kaymış durumda. Bu, küresel anlamda etkili olacaktır. Gezegen, enerjisini, yerkabuğu çatlaklarından boşaltıyor. Bunlar sıkıştığında negatif enerji gezegende kalıyor. Son zamanlarda dünyayı kasıp kavuran bunca doğal felaketin buna bağlı olmadığını kesin bir dille söyleyemeyiz.” dedi.
Pravda Gazetesi’nin internet sitesinde yer alan habere göre; “Manyetik kutupların kayması, atmosferin büyük ölçüde azalmasına yol açabilir, bu da dünyanın eksi 273 dereceye kadar soğumasına, yani nükleer kış benzeri bir durumu yaratabilir ve doğal yaşam yok olabilir”.
Leonardo Di Caprio sinemaya ara veriyor

Sinema adına büyük kayıp, en yakın zamanda sinemaya döner inşallah bu adam amerikanın Cüneyt Arkını, Kadir İnanırı.
''Kaçıyor musunuz'' yönündeki bir soruya karşılık DiCaprio, ''Evet, ama sorumluluğumdan değil. Ben ayrıcalıklıyım ve zenginim. Dünyayı biraz iyileştirmek istiyorum. Çevre için iyi bir şey yapmak için dünyayıdolaşacağım'' ifadesini kullandı.
Kendisinin çok mutlu bir insan olduğunu belirten Di Caprio, ''Hayatım masal gibi.Yavaş yavaş da yetişkin oluyorum. Ama yine de biraz çılgın çocukolabilirim'' dedi.
Annesinin acı, açlık ve sıkıntı çektiğini ancak yine de kendisine güven, umut veirade verdiğini vurgulayan DiCaprio, annesinin kendisinin koruyucu meleği olduğunu vurguladı.
DiCaprio, hayatta ne gibi hedefleri olduğu yönünde bir soruya da ''Aile, çocuklar,mutluluk ve sağlıklı bir çevre'' yanıtını verdi.
Gangnam Style 9 milyon dolar kazandırdı

HER YERDEN PARA GELDİ
Görüntü paylaşım istatistik şirketi TubeMogul'a göre, Youtube'da GangnamStyle'ın her tıklanmasında 0.001 cent kazanan PSY, sadece paylaşımsitelerinden 1 milyon dolardan fazla bir gelir elde etti.
PSY'nin bir diğer gelir kaynağı ise Gangnam Style'ın internet ortamından ücretli indirilmesi. Gangnam Style, Itunes'ten 1,29 dolar karşılığında indiriliyor. PSY, Itunes üzerinden gelirinin yüzde 30'unun bu şirkete verirken, buradan elde ettiği kazanç da 2,5 milyon doları buldu.
REKLAM GELİRLERİ ÖN PLANDA
Gangnam Style, en az geliri CD satışlarından sağladı. Şarkının memleketi Güney Kore'de bile PSY, diğer ablümleri ile beraber CD satışlarından son 5 ayda 60 bin dolar kazanç elde etti.
Gangnam Style ile dünyaca popüler olan At Dansı'nın mucidi PSY, en büyük kazancını ise hiç tartışmasız televizyon programları ve reklam gelirlerinden sağladı. Kyobo Borsa Şirketi'nden alınan bilgiye göre PSY, 2012 yılı sonuna kadar televizyon programları ve reklam gelirleri ile 5 milyon dolardan fazla bir servet kazandı.
Türk Kadılarının Günahını Almayın En Büyük Basen Amerikadaymış

Kadınların çoğu dolgun kalçaya sahip olmak ister. ABD’nin Los Angeles kentinde yaşayan Mikel Ruffinelli isimli dört çocuk annesikadın ın 245 cm genişliğindeki kalçası ise “dünyanın en büyük kalçası” ünvanına sahip. 39 yaşındaki Mikel, uçağa bindiği zaman iki koltukta otursa da, sokakta yürürken alay edilse de vücudundan memnun olduğunu, zayıflamak istemediğini söylüyor.
4 ÇOCUK DOĞURMANIN SONUCU
The Sun’a konuşan Mikel, “Nereye gitsem kalçamla dikkati çekiyorum. Bu hem güzel hem kötü. Bazı insanlar, kalçamın ameliyatla büyüttüğümü düşünüyor. Fakat tamamen doğallar. Bence dört çocuk doğurmanın sonucu.” dedi.
O BENİM EŞİM DİYEREK GURUR DUYUYORUM
Mikel’in 10 yıldır evli olduğu bilgisayar teknisyeni kocası Reggie Brooks da,“Vücudunu beğeniyorum. Tanıştığımızda da büyük kalçası vardı. Beni etkileyen şeylerden biri de kalçasıydı. Yolda yürürken erkeklerin ona baktığını görüyorum, o benim eşim diyerek gurur duyuyorum. Vücudu seksi” dedi.

Etiketler:
basen,
fat,
fat woman,
güncel haber,
kilo,
kilolu kadın
Muhteşem Yüzyıl Dizisinden Ninja Kıyafetli Cellatlar (Komedi Dizisi Gibi)

Bu haberi okurken gülsem mi? ağlasam mı? bilmedim, değil tarih dizisi komedi dizilerine bile absürt kaçar bu. (adminin yorumu)
Star TV'nin rating rekortmeni dizisi Muhteşem Yüzyıl'ın geçtiğimiz bölümünde yayınlanan Pargalı İbrahim'in idam sahnesi oldukça ses getirdi ve dizinin en çok izlenen bölümlerinden biri oldu. Tabi çok izlenmenin yanı sıra eleştirileri de beraberinde getirdi. Özellikle Pargalı'yı öldürmeye gelen celladların Ninja kıyafetleri gözlerden kaçmadı ve eleştirilerin odağı oldu..
Ünlü tarihçi Murat Bardakçı da Habertürk'teki köşesinde bu sahneyi ele aldı ve Osmanlı döneminde böyle bir durumun olmadığı belirterek Ninja kıyafetli cellad konusuna açıklık getirdi.
İşte Bardakçı'nın o yazısı:
SEYİRCİNİN İLGİSİNİ ÇEKMEK İÇİN GÜZEL BİR BULUŞ, AMA..
Muhteşem Yüzyıl'ın Ninja kıyafetli celladları ellerinde kemendlerle Topkapı Sarayı'nda cirit attılar, koridorları arşınlayıp Pargalı'nın uyuduğu odaya girdiler ve Paşa'yı bir güzel boğdular... Celladları bu şekilde Ninja kılığına büründürmek seyircinin alakasını çekmek için başvurulmuş güzel bir buluştu, tamam; ama Osmanlı zamanında can almanın üstadı olan celladların bu şekilde giysilere büründüklerini sakın ola ki düşünmeyin!

Star TV'nin rating rekortmeni dizisi Muhteşem Yüzyıl'ın geçtiğimiz bölümünde yayınlanan Pargalı İbrahim'in idam sahnesi oldukça ses getirdi ve dizinin en çok izlenen bölümlerinden biri oldu. Tabi çok izlenmenin yanı sıra eleştirileri de beraberinde getirdi. Özellikle Pargalı'yı öldürmeye gelen celladların Ninja kıyafetleri gözlerden kaçmadı ve eleştirilerin odağı oldu..
Ünlü tarihçi Murat Bardakçı da Habertürk'teki köşesinde bu sahneyi ele aldı ve Osmanlı döneminde böyle bir durumun olmadığı belirterek Ninja kıyafetli cellad konusuna açıklık getirdi.
İşte Bardakçı'nın o yazısı:
SEYİRCİNİN İLGİSİNİ ÇEKMEK İÇİN GÜZEL BİR BULUŞ, AMA..
Muhteşem Yüzyıl'ın Ninja kıyafetli celladları ellerinde kemendlerle Topkapı Sarayı'nda cirit attılar, koridorları arşınlayıp Pargalı'nın uyuduğu odaya girdiler ve Paşa'yı bir güzel boğdular... Celladları bu şekilde Ninja kılığına büründürmek seyircinin alakasını çekmek için başvurulmuş güzel bir buluştu, tamam; ama Osmanlı zamanında can almanın üstadı olan celladların bu şekilde giysilere büründüklerini sakın ola ki düşünmeyin!

O zamanlarda devletin resmî memurları olan celladlar da devrin kıyafetlerini giyerlerdi. Yani şalvarı andıran geniş pantolonları, bellerinde kuşakları ve başlarında serpuşları vardı; giyim ve aksesuvar konusunda sıradan insanlardan tek farkları ise, nizamın bozulmasını önlemek maksadıyla etrafa korku salmak için yanlarında kemend yahut pala gibi can alma âletleri ile envai çeşit işkence gereçlerini taşımaları idi
HALKA GÖZDAĞI
"Cellad" kelimesi, Arapça'da "kırbaçlamak" demek olan "celd" masdarından gelir. Zira eski devir celladlarının can alma dışında bir vazifeleri daha vardır: Mahkemeye çıkartılacak olan suçluları itirafa ve idamlarından önce bazı konularda mutlaka bilgi vermeleri gereken mahkûmları da konuşmaya zorlamak için işkence yapmak! Her daim yanlarında taşıdıkları işkence aletleri işte hem bu işe yarar, hem de halka "Bir edepsizlik edecek olursanız akıbetiniz böyle olur haaa!"diye gözdağı vermeye yarardı.
İSLAM TARİHİ'NİN BİLİNEN İLK CELLADI
Evliya Çelebi, meşhur "Seyahatname"sinde celladlık mesleğinin pirinin Hazreti Muhammed'- in huzurunda bir katilin kafasını kesen Eyyûb- i Basrî olduğunu yazar. İslam Tarihi'nin bilinen bu ilk celladı, Evliya Çelebi'nin anlattığına göre idam edeceği kişiyi önceden yıkatmış, abdest aldırmış, güzel sözlerle tesellî edip kelime-i şehâdet getirtmiş, sonra kıbleye çevirmiş, kılıcını iki eli ile kullanarak kelleyi vücudundan ayırmış ve infaz ânında orada bulunanlara da daha sonra katilin ruhu için Fatiha okutmuştur!
Avrupa'da geçmişin önde gelen celladları hakkında dünya kadar çalışma bulunmasına rağmen, bizde tarihimizdeki cellâdlar üzerine doyurucu hiçbir araştırma yapılmadı; konu eski senelerde dergilerde yayınlanmış olan tektük yazılarla sınırlı kaldı.
OSMANLI'DA CELLAD TEŞKİLATI
İşte, bundan 70 sene kadar önce yine bir dergide yayınlanmış olan bir yazıdan yaptığım aşağıdaki alıntı da, celladları konu alan tek-tük araştırmalardan biri:
"...Osmanlı Devleti'nin resmi cellad teşkilatı, bir celladbaşının idaresinde, sayıları devre göre değişen celladlardan meydana gelirdi. Bunların hepsi Kıptî idi ve Bostancıbaşı Ağa'nın emrinde çalışırlardı. İdam emri Bostancıbaşı'ya verilir, o da yerine göre bazen bizzat nezaret ederek hükmü yerine getirirdi. Eğer canı alınacak kişi önemli bir şahıssa Bostancıbaşı idamda mutlaka bulunur, hükmü 'cellâd yamağı' denilen ve maharetine en fazla güvendiği iki cellâda uygulatırdı...
Siyasî mahkumlar, yağlı kemendle boğulurlardı. Bazısının başı, idamdan sonra 'şifre' denen çok keskin ve özel bir usturayla gövdesinden ayrılır, ya bir 'ibret taşı'nın üstüne konur, yahut da sarayın şehre açılan büyük kapısının önüne atılırdı. Sabıkalı hırsızlar, özellikle de gece hırsızları, şehrin kalabalık yerlerinde ama genellikle suçu işledikleri semtte ve özellikle de girdikleri evin, dükkanın veya hanın kapısında asılırlardı.
Katiller, işkenceyle öldürülürdü. Askerlerin başları kesilir, cesedleri de ayaklarına taş bağlanarak denize atılırdı. Mahkumlara, sakladıkları malların yerini söyletmek için idamlarından önce işkence yapıldığı da olurdu.
HAYATI BAĞIŞLANAN ÇOK AZ
İdam edilecek olanlar haklarında ferman çıkıncaya kadar Bostancıbaşı tarafından tevkif edilirler, buna 'Bostancıbaşı hapsine verilmek' denirdi. Bu hapisten sağ kurtulanlar çok azdı ve Sadrazam Rauf Paşa, bunlardan biriydi. Paşa'yı idam etmeye karar verip hapse gönderen İkinci Mahmud, sonra 'O genç ve güzel başa kallavi kavuk pek güzel yakışıyor, kıyamam' diyerek kararından vazgeçmiş ve hayatını bağışlamıştı.
İŞKENCEYLE İDAM
İşkenceyle idamın ise üç korkunç şekli vardı: Çengel, çarmıh, kazık. Çengele,genellikle eşkiya ve korsanlar çarptırılırdı. Kaptanpaşalar donanmalarıyla Akdeniz'den dönerlerken yanlarında bir miktar 'idamlık' korsan da getirirler, bunların bir kısmını limana girmeden önce gemilerinin direklerine astırarak şehirde korku havası yaratırlar, geri kalanları da Eminönü'nde kurulu çengele gönderirlerdi.
Çarmıh, eşkiyaya ve casuslara uygulanırdı. Bir çarmıha yüzükoyun sımsıkı bağlanan suçlunun omuz başları ve kaba etleri bıçakla oyulur, buralara iri yağ mumları dikilerek yakılır ve çarmıh bir devenin üzerinde şehrin bir ucundan öteki ucuna kadar gezdirilirdi. Mahkûm can vermezse, o gün öğleden sonra asılırdı.
Kazık cezası ise, yol kesenlere ve korsanlara verilirdi. Elleri ve ayakları bağlanan mahkûm bilek kalınlığında ve gayet sert ağaçtan yapılmış olan yağlı kazığa çakılır ama 'itina ile' oturtulur, omuzlarına çarmıhta olduğu gibi bir çift yağ mumu dikilir ve şehirde dolaştırılırdı.
NAM SALMIŞ CELLADLAR
Osmanlı Tarihi'nde nam salmış cellâdların başında, 17. asırda yaşamış olan Kara Ali'yle yamağı Hammal Ali ve Kara Ali'den sonra celladbaşı olan Süleyman gelirdi..."
Palavraya bak! İbrahim'in Hürrem'e aşkı Solakzade'nin neresinde yazılı?
Tarihçi mi, tarihî roman yazarı mı, neci olduğunu pek bilmediğim bir zat, Muhteşem Yüzyıl'da Pargalı'nın idam sahnesinden sonra keramet savurmuş ve İbrahim Paşa'nın Hürrem Sultan'a, yani Kanunî Sultan Süleyman'ın hanımına gizliden gizliye âşık olduğunu iddia etmiş...
Hazretin buyurduğuna göre, Paşa meğerse bu yüzden idam edilmişmiş ve bu mâlûmat "Solakzade Tarihi"nde yazılıymış!
DÜŞÜNÜLMESİ BİLE İMKANSIZ
Burada, Solakzade Tarihi'nin İbrahim Paşa'nın idamının yeraldığı 492. sayfasını görüyorsunuz. Solakzâde idamın sebepleri ile ayrıntılarını anlatmaya bir önceki sayfadan başlıyor, Paşa'nın idamına sebep olan hatalarını ardarda sıralıyor amamaddemadde anlattığı bu hataların arasında "Padişahın hanımına alaka duyduğu" yahut "aşık olduğu" gibisinden değil bir ifade, ima bile yok! Olması da zaten imkansız, zira Osmanlı devrinde padişahın hanımı ile alakalı bu şekilde bir ilişkinin değil yazılması, düşünülmesi ve hatta işitilmesi bile imkansızdır; olmaz yaaa, işitilmiş olsa bile böyle bir tuhaflığı kayda geçirmeye en başta "edep"manidir!
UYDURAN REZİL OLUR
Tarihçi mi, tarihî roman yazarı mı, neci olduğunu pek bilmediğim zatın bu tuhaf iddiasını işitince "Solakzade'de hakikaten böyle bir malumat var da acaba fark etmeyip atladık mı?" diye meraka düştüm; Solakzade'nin idamdan bahseden sayfalarını okudum ve iddia edildiği gibi bir ifadeye tabii ki rastlayamadım.
Metinde "Hazret-i Süleyman'ın mührüne hıyanet eden dîv (dev) gibi velînîmet-i ırzını sıyanet (velînîmetinin ırzını korumak) hatırına gelmedi"şeklinde, Süleyman Peygamber ile peygamberin mührünü çalan dev efsanesine atıf yapan bir cümle vardı. "Bu zat acaba Hazreti Süleyman'ı Kanunî Süleyman zannetti, 'mühür' kelimesini 'mihir' okuyup hemen ilerisinde geçen 'ırz' sözünü de görünce bunlarla Hürrem Sultan arasında bir bağlantı mı kurdu?" diye düşündüm, ama iddia sahibini tanıyan arkadaşlar, o zatın eski harflere Solakzade'yi okuyacak seviyede aşina olduğunu işitmediklerini söylediler.
Dolayısı ile, bu şekilde tuhaf bir iddiada bulunabilmek için geriye tek bir sebep kalıyor: "Gündeme geleyim de, nasıl olursa olsun" hevesi... Solakzade Tarihi de bu hevese alet ediliyor, hemen her tarih meraklısının kütüphanesinde varolan eser sanki hiç bulunmayacak, kimselerin ulaşamayacağı, nadirin de nadiri bir kitapmış gibi gösteriliyor ve atılan palavra bu kitaba dayandırılıyor...
Netice mi? İşte böyle rezil olmak!
İDAM, SON ÇAREYDİ
Osmanlı İmparatorluğu'nda din adamlarının idam edilmemelerine mümkün olabildiğince itina gösterilmiş, hatta büyük suç işlediklerinde bile mallarına el konarak uzak diyarlara sürgün edilmeleri ile yetinilmiş, ama sarayı ve idareyi çileden çıkartacak derecede işler yapmış olanlarının idamlarından başka çare kalmadığı zamanlarda, devreye "dibek" girmişti.
Büyük bir havanı andıran dibek mermerden yapılmıştı ve Topkapı Sarayı'nın avlusunda bulunurdu. Mahkûm kafası aşağıya gelecek şekilde dibeğin içerisine sarkıtılır, cellâdlar ellerindeki irice mermer tokmaklarla dibeğin içerisindeki kafayı yavaş yavaş ezmeye ve kelleyi macun haline getirmeye başlarlardı...
Din adamlarının büyük acı veren böyle bir şekilde idam edilmelerinin sebebi, kanunu ve "günah" kavramını bildikleri halde gene de suç işlemekten çekinmemeleri ve dolayısı ile canlarını da büyük azap içerisinde alma ve otoritenin halka korku salma düşüncesi idi.
Fenerbahçe Bayanlar Basketbol Kadrosu ve Özellikleri
Esmeral Tunçluer |
Oyuncunun adı: Esmeral Tunçluer |
Doğum tarihi:07-06-1980 |
Doğum Yeri: Hollanda |
Boyu:1-75 |
Kilosu:67 |
Mevkii:Guard |
Forma Numarası:9 |
Fenerbahçe’ye Geliş Tarihi:2007 |
Daha Önce Oynadığı Takımlar:Botaş Mersin Bş Bld, Beşiktaş |
Millilik Sayısı; |
Başarıları: |
![]() |
Kübra Siyahdemir |
Oyuncunun adı: Kübra Siyahdemir |
Doğum tarihi:21-06-1986 |
Doğum Yeri: İzmit |
Boyu:1-83 |
Kilosu:65 |
Mevkii:Forvet |
Forma Numarası:10 |
Fenerbahçe’ye Geliş Tarihi:2010 |
Daha Önce Oynadığı Takımlar: |
Millilik Sayısı; |
Başarıları: |
Esra Şencebe |
Oyuncunun adı: Esra Şencebe |
Doğum tarihi:21-12-1981 |
Doğum Yeri: Malatya |
Boyu:1-70 |
Kilosu:62 |
Mevkii:Guard |
Forma Numarası:8 |
Fenerbahçe’ye Geliş Tarihi:2012 |
Daha Önce Oynadığı Takımlar: |
Millilik Sayısı; |
Başarıları: |
2. Dünya Savaşını Hiç Böyle Okumadınız!
2. dünya savaşı |
Hatta Einstein’e Israil kurulduğunda ilk cumhurbaşkanlığı bile teklif edildi. Ama araştırmaları yüzünden reddetti. Savaş yılları bilim adamlarına inanılmaz olanaklar sağladı. Tabi ölüm üretmeleri için. Hitler’in emrindekiler o kadar üstünlerdi ki, insan kopyalamadan gen mühendisliğine, kuantumdan V2 roketlerine ve düşünce okumaya kadar her işle uğraşıyorlardı. Zaten 2.dünya savaşında Almanların yaptığı tank, top denizaltı o kadar çoktu ki; bütün maden rezervleri dibe vurdu. Alman ekonomisi bu savasın yarasını pek kolay saramadı.
Verner Von Braun V2 denen roketleri geliştirerek İngiltere’ye havlu attırmıştı. Hitler’in bilginleri Avrupa’nın ortasından adaları V2′lerle dövüyordu. Hitler’in Yahudi düşmanlığı tüm bilginlerin kaçmasına neden oldu. Yahudileri fırınlayan Hitler inanılmaz bir katliamın mimari oldu. Ama bilinmeyenler de var. Metrolara doldurulup suyla boğdurulan Hazar Türkleri ve öz Alman Halkı… Hitler bu katliamı bilerek, isteyerek yaptı. Çünkü bugünün bilimine havlu attıracak bir şeyler biliyordu sanki. Büyük kitle kıyımlar çok büyük doğa felaketlerine neden olur diyordu. İklimleri altüst eder. Bu doğa ile onun beslediği canlılar arasındaki inanılmaz bir bağ. Hitler bu kıyımlarla istediği hava değişikliğini yarattı. Ama o çok sıcak beklerken korkunç bir soğuk oluştu. Moskova önlerindeki Alman ordusu soğuğa yenildi. Komutanlar kışı bahane edip çekilmek istemişlerdi.
Cehennem Gezegen Venüs'ü Hiç Böyle Tanımadınız!
Venüs |
Güneş ve Ay’dan sonra en parlak gök cismi olan Venüs’ün diğer gezegenlerin aksine olarak doğudan batıya doğru dönmesi konusunda Üniversite Bilimi Venüs’ün bir uyduya sahip olmamasından dolayı ters döndüğünü söyleyerek konuyu geçiştirmeye çalışır. Bu konuda fikir beyan edenler teori öne sürenleri “outsider” olarak nitelendirerek aforoz eder. İnsanoğluna yüzyıllar boyunca Dünyanın uydusunun Ay olduğunu söyleyen fakat Ay’ın dünyadan daha eski bir gezegen olduğunu gizleyen bu yapı gerçek astronomik bilgileri kendinde tutmak ister.
Kütle, boyut ve yoğunluk açısından dünyaya oldukça yakın değerler taşıyan bu gezegen yaşama olanak vermeyecek biçimde sıcak oluşu güneşe bizden daha yakın olmasından kaynaklanmaz. Güneşe ondan daha yakın olan Merkür bile Venüs’ün yanında serin bir gezegendir. Bunun sebebi Venüs’ün bütün cevresinin yoğun ve kalın bir atmosfer tabakasıyla cevrili olmasıdır. En güçlü teleskoplarla bile yüzeyi görünmez. Bu kalın tabaka sera etkisi yaratarak ısıyıda içeride hapseder . Bu nedenle gezegende yüzey sıcaklığı 480 dereceyi bulmaktadır. Atmosferinde bulunan yoğun bulut tabakaları sanıldığı gibi yağmur bulutları değil hidroklorik asitle sülfirik asit karışımıdır.
Bu gezegenin yüzey incelemeleriyle ilgili olarak yapay uydulardan bize ulaşanlar hiç de azınsanmayacak nitelikte bilgilerdir. 1975 yılında Sovyetler tarafından yollanan Venera ilk yüzey fotoğraflarını elde etmiştir. Bu fotoğraflar radarla tespit edilmiş olup bildiğimiz anlamda fotoğraflar değil radarla tespit edilmiş yüzey görüntüleridir.
Robot teknolojisini Japonlara bizim verdiğimizi biliyormuydunuz?

Robot teknolojisine Japonlardan önce geçmemize rağmen onlardan çok geri kalmamız ne kadar acıdır. bu yazıyı araştırdım. Gerçekten de böyle bi hadise yaşanmış. Okudukça hem üzüldüm hemde binlerce neden sorusu beynime doldu. Sadece yazık diyebildim. Yazık!!!!
Abdülhamid Han’ın yaptırmış olduğu ‘ALÂMET’ isimli robot; dünyada ezan okuyan ilk saat olma özelliğine sahiptir. Sultan, bu muhteşem özelliklere sahip saati Japonya’ya göndermiştir. Muhtemel ki Japonlar, bugünkü robot teknolojilerini, semâ yapan, ezan okuyan bu saatten almışlardır.
1887 yılında Japon İmparatoru’nun yeğeni Prens Komatsu bir savaş gemisiyle İstanbul’a gelir. Abdülhamid Han’a birtakım hediyeler takdim eder ve Sultan ile görüşmelerde bulunur.
1889 yılında ise; Japon İmparatoru Meiji, İstanbul’a özel elçiler gönderir. Bu elçilerle birlikte; Sultan Abdülhamid Han’a özel hediyeler ve bir de özel bir mektup gönderir. Gönderilen bu hediyeler içersinde; Japonya’nın en büyük nişanı olan, Büyük Krizantem Nişanı’nı da vardır. Bu Nişan, Sultan Abdülhamid Han’a takdim edilir. Özel mektupta ise Japon İmparatoru, Abdülhamid Han’dan; “İslâm dini, ilim ve teknolojik gelişmeler, vakıflar, hayır kurumlar vs. konuları ile ilgili olarak kendilerine Japonca veya Fransızca olarak bilgiler,” gönderilmesini rica eder.
Abdülhamid Han, konuyu Şeyhülislam Cemâleddin Efendi’ye açar. Osmanlı’nın bilgi ve teknolojisi hakkında bilgi isteyen, deniz aşırı bir ülkeye, eli boş elçiler gönderilemezdi. İlk etapta; tezhipli bir Kuran-ı Kerim ve daha bir çok hediye, elçilerle Japon İmparatoru’na gönderilir. Diğer bilgiler için de süre istenir.
1887 yılında Japon İmparatoru’nun yeğeni Prens Komatsu bir savaş gemisiyle İstanbul’a gelir. Abdülhamid Han’a birtakım hediyeler takdim eder ve Sultan ile görüşmelerde bulunur.
1889 yılında ise; Japon İmparatoru Meiji, İstanbul’a özel elçiler gönderir. Bu elçilerle birlikte; Sultan Abdülhamid Han’a özel hediyeler ve bir de özel bir mektup gönderir. Gönderilen bu hediyeler içersinde; Japonya’nın en büyük nişanı olan, Büyük Krizantem Nişanı’nı da vardır. Bu Nişan, Sultan Abdülhamid Han’a takdim edilir. Özel mektupta ise Japon İmparatoru, Abdülhamid Han’dan; “İslâm dini, ilim ve teknolojik gelişmeler, vakıflar, hayır kurumlar vs. konuları ile ilgili olarak kendilerine Japonca veya Fransızca olarak bilgiler,” gönderilmesini rica eder.
Abdülhamid Han, konuyu Şeyhülislam Cemâleddin Efendi’ye açar. Osmanlı’nın bilgi ve teknolojisi hakkında bilgi isteyen, deniz aşırı bir ülkeye, eli boş elçiler gönderilemezdi. İlk etapta; tezhipli bir Kuran-ı Kerim ve daha bir çok hediye, elçilerle Japon İmparatoru’na gönderilir. Diğer bilgiler için de süre istenir.
Düşünün Bir Kere Ya Ölümsüz Olabilseydiniz!!
Sümer Kral listelerinde, Manethon’un Mısır hanedanlarına ilişkin kayıtlarında ya da Adem’den başlayan insan soyunun anlatıldığı Eski Ahit’in “Tekvin” kitabında sözü edilen, yüzlerce hatta binlerce yıl yaşamış “eski insanlar”a ilişkin hikayelerin, gerçeklik payı olabilir mi? Yüzyıllar boyunca bunlar fantezi ya da efsane kabul edildi ve hiç ciddiye alınmadı açıkçası ama o soru da hep varlığını korudu: Ölümsüzlük ya da bugünkünden çok daha uzun bir yaşam mümkün müdür? Seni Tılsımlar Korur‘un kahramanı Eser Büyükdere’nin farkında olmaksızın kalıtımsal biçimde sahip olduğu binlerce yıl öncesine ait o genetik miras, bugünün teknolojisiyle günümüz insanı üzerinde yapay olarak yaratılabilir mi? Eğer Cambridge Üniversitesi’nden Aubrey De Grey haklıysa, romanda Jason Redbridge’in “karanlık hedefi” olarak beliren “Horus Projesi” yakında bir kurgu ürünü olmanın ötesine geçecek gibi görünüyor. Binlerce yılın “Muhafızlar”ı şu an nerelerde neler yapıyor bilemem ama, haberlere bakılırsa bazı bilim adamları, bu sorunun yanıtına doğru hızla ilerliyor bugünlerde.
Yakın zamanda popüler bilim dergilerinde büyük yankı bulan haberler üzerine, NTV’deki “Pusula” programının başarılı yapımcısı Mithat Bereket İngiltere’ye dek giderek bu konuyu gündeme taşımış ve de Grey’in görüşlerini izleyicilerine aktarmıştı, anımsarsanız. Aradan yaklaşık iki ay geçti ve şimdi de Live Science‘ın haberiyle “ölümsüzlük mümkün mü?” sorusu yeniden ilgileri üzerinde topladı.
Aubrey de Grey’e göre, “nüfus kağıdındaki yaşı” kaç olursa olsun, bir insanın biyolojik yaşının ve buna bağlı olarak sağlık ve zindelik durumunun 20 ile 25 yaşları arasında tutulması mümkün. Dolayısıyla eski metinlerde ve kral listelerinde ya da Tekvin’de anlatılan uzun ömürlerin, hatta giderek “ölümsüzlük” noktasına yaklaşacak bir biyolojik konumun gerçekleştirilmesi hiç de sanıldığı gibi fantezi falan değil. Bütün iş, yaşlanmamıza ve sağlığımızın bozulmasına neden olan hücresel süreçlerin manipule edilmesi ve denetlenmesinde. Bu alanda uzun süredir çalışan de Grey, yaklaşık 25 yıl içinde araştırmaların nihai sonuçları verecek noktaya gelmesini umuyor ve ekliyor: “İşte o aşamadan itibaren, genetik müdahaleyle, 1000 yıl, hatta çok daha fazla yaşayabilen insan neslini yaratmak mümkün olacak.”
Bu tezlerin ve iddiaların ayrıntısına girmiyorum, orijinal kaynaklardan ve Batı basınındaki makalelerden, Aubrey de Grey’in çalışmaları ve tezleriyle ilgili tüm bilgileri bulabilirsiniz. Muhtemeldir ki, çok yakında bizim basınımızda da bunları tartışan yazılar ve röportajlar sıkça yayımlanacak. Ama benim gelmek istediğim nokta, başka.
Seni Tılsımlar Korur‘da, binlerce yıl öncesine ilişkin o gizemli kayıtlarda anlatılanlarla, modern bilimin izini sürdüğü hücresel süreçleri bir potada buluşturarak, “ölümsüzlük” faktörünü temel alan fantastik bir hikaye anlatmıştım sizlere. Ama oradaki belirleyici sorun, genetik biliminin vardığı noktalar ya da eski efsanelerde anlatılanların doğruluğundan çok, “ölümsüzlük” olgusunun içerdiği çok temel bir “politik” unsurdu: Kimin için ölümsüzlük? Bu muhteşem niteliğe sahip olma hakkı, binlerce yıl gerilere giden ciddi bir “iktidar mücadelesi”ni de getiriyordu gündeme. Neresinden bakarsanız bakın, “ölümsüzlük”, eğer bir biçimde gerçekleşebileceğini varsayarsak, yani Aubrey de Grey ve daha birçok bilim adamı, genetik uzmanı haklıysa, ister istemez “politik” ve “ekonomik” bir sorun olarak dikiliyor karşımıza: Kim karar verecek, bu “armağan”a kimin sahip olacağına? Bunun bedeli ne olacak? Herkes için ölümsüzlük, dünya nüfus ve kaynak dengelerinin iflası anlamına geleceğine göre, eğer böyle bir teknolojik “devrim”e gerçekten ulaşılırsa, bu bilgi ve teknoloji bütün kamuoyuna mal edilecek mi dersiniz?
Şu an gülümseyip, yalnızca fantezi olarak görerek geçebilirsiniz tabii bu konuyu. Ama su uyur, genetikçiler uyumaz. Birbirinden farklı yerlerde, farklı araştırmacılar ve uzmanlar, hızla yol alıyorlar ve görünüşe bakılırsa oldukça “kilit” aşamalara gelmiş durumdalar
Yakın zamanda popüler bilim dergilerinde büyük yankı bulan haberler üzerine, NTV’deki “Pusula” programının başarılı yapımcısı Mithat Bereket İngiltere’ye dek giderek bu konuyu gündeme taşımış ve de Grey’in görüşlerini izleyicilerine aktarmıştı, anımsarsanız. Aradan yaklaşık iki ay geçti ve şimdi de Live Science‘ın haberiyle “ölümsüzlük mümkün mü?” sorusu yeniden ilgileri üzerinde topladı.
Aubrey de Grey’e göre, “nüfus kağıdındaki yaşı” kaç olursa olsun, bir insanın biyolojik yaşının ve buna bağlı olarak sağlık ve zindelik durumunun 20 ile 25 yaşları arasında tutulması mümkün. Dolayısıyla eski metinlerde ve kral listelerinde ya da Tekvin’de anlatılan uzun ömürlerin, hatta giderek “ölümsüzlük” noktasına yaklaşacak bir biyolojik konumun gerçekleştirilmesi hiç de sanıldığı gibi fantezi falan değil. Bütün iş, yaşlanmamıza ve sağlığımızın bozulmasına neden olan hücresel süreçlerin manipule edilmesi ve denetlenmesinde. Bu alanda uzun süredir çalışan de Grey, yaklaşık 25 yıl içinde araştırmaların nihai sonuçları verecek noktaya gelmesini umuyor ve ekliyor: “İşte o aşamadan itibaren, genetik müdahaleyle, 1000 yıl, hatta çok daha fazla yaşayabilen insan neslini yaratmak mümkün olacak.”
Bu tezlerin ve iddiaların ayrıntısına girmiyorum, orijinal kaynaklardan ve Batı basınındaki makalelerden, Aubrey de Grey’in çalışmaları ve tezleriyle ilgili tüm bilgileri bulabilirsiniz. Muhtemeldir ki, çok yakında bizim basınımızda da bunları tartışan yazılar ve röportajlar sıkça yayımlanacak. Ama benim gelmek istediğim nokta, başka.
Seni Tılsımlar Korur‘da, binlerce yıl öncesine ilişkin o gizemli kayıtlarda anlatılanlarla, modern bilimin izini sürdüğü hücresel süreçleri bir potada buluşturarak, “ölümsüzlük” faktörünü temel alan fantastik bir hikaye anlatmıştım sizlere. Ama oradaki belirleyici sorun, genetik biliminin vardığı noktalar ya da eski efsanelerde anlatılanların doğruluğundan çok, “ölümsüzlük” olgusunun içerdiği çok temel bir “politik” unsurdu: Kimin için ölümsüzlük? Bu muhteşem niteliğe sahip olma hakkı, binlerce yıl gerilere giden ciddi bir “iktidar mücadelesi”ni de getiriyordu gündeme. Neresinden bakarsanız bakın, “ölümsüzlük”, eğer bir biçimde gerçekleşebileceğini varsayarsak, yani Aubrey de Grey ve daha birçok bilim adamı, genetik uzmanı haklıysa, ister istemez “politik” ve “ekonomik” bir sorun olarak dikiliyor karşımıza: Kim karar verecek, bu “armağan”a kimin sahip olacağına? Bunun bedeli ne olacak? Herkes için ölümsüzlük, dünya nüfus ve kaynak dengelerinin iflası anlamına geleceğine göre, eğer böyle bir teknolojik “devrim”e gerçekten ulaşılırsa, bu bilgi ve teknoloji bütün kamuoyuna mal edilecek mi dersiniz?
Şu an gülümseyip, yalnızca fantezi olarak görerek geçebilirsiniz tabii bu konuyu. Ama su uyur, genetikçiler uyumaz. Birbirinden farklı yerlerde, farklı araştırmacılar ve uzmanlar, hızla yol alıyorlar ve görünüşe bakılırsa oldukça “kilit” aşamalara gelmiş durumdalar
19 Ocak 2013 Cumartesi
Virüsler Cep Telefonlarınızı tehdit Ediyor Dikkat!!
Güvenlik uzmanları, şirket ağlarını ve diğer korumalı sistemlere sızmak için geliştirilen bir truva atı virüsünün, en az 10 site aracılığıyla Android kullanıcılarını hedef aldığı uyarısında bulundu.

Uzmanlar, ilk kez hack’lenen web sitelerinin, mobil cihazlara virüs bulaştırmak için kullanıldığına dair delil elde ettiklerini belirtti. “NotCompatible” (Uyumlu Değil) adı verilen kötü amaçlı yazılımın, Google’ın Android işletim sistemini kullan mobil cihazlar tarafından virüsü içeren sitelere girildiği zamam aktif hale geldiği ifade edildi.
Android için anti-virüs yazılımları sağlayan Lookout blogundan yapılan açıklamada, virüsü içeren sitelere girildiğinde, bir güncelleme indirilmesine yönelik pencere açılıyor ve indirme işlemi otomatik olarak gerçekleşiyor. Site, daha sonra kullanıcılara gönderdiği mesajda, indirilen uygulamanın yüklenmesi için hatırlatmada bulunuyor.
NotCompatible adlı virüs, Adroid uygulamaları içeren Google Play platformu dışındaki kaynaklardan indirilen uygulamaları çalıştıran telefonlara yüklenebiliyor.
Lookout tarafından dün yapılan açıklamada, “Hack’lenen web siteleri sıkça masa üstü bilgisayarlara virüs bulaştırmak için kullanılıyor… Ancak ilk kez, hack’lenen web sitelerinin özellikle mobil cihazları hedef aldığını tespit ettik” ifadesi kullanıldı. Lookout’un sunduğu güvenlik yazılımı, NotCompatible’ın yüklenmesini otomatik olarak bloke ediyor.
“GOOGLE PLAY’DEN ŞAŞMAYIN”
Google, kullanıcılarına sadece Google Play’de sunulan uygulamaları indirmeleri yönünde yeniden uyarıda bulundu. Android tabanlı mobil cihazlar, genelde üçüncü parti kanallardan bulaşan kötü amaçlı yazılımların hedefi oluyor.
Ancak Lookout, Android kullanan telefonların kullanıcının yöneltmesi gerekmeden uygulama indirebildiklerine dikkat çekti. Bu yüzden kullanıcıların telefon ayarlarını gözden geçirmeleri gerekiyor.

Uzmanlar, ilk kez hack’lenen web sitelerinin, mobil cihazlara virüs bulaştırmak için kullanıldığına dair delil elde ettiklerini belirtti. “NotCompatible” (Uyumlu Değil) adı verilen kötü amaçlı yazılımın, Google’ın Android işletim sistemini kullan mobil cihazlar tarafından virüsü içeren sitelere girildiği zamam aktif hale geldiği ifade edildi.
Android için anti-virüs yazılımları sağlayan Lookout blogundan yapılan açıklamada, virüsü içeren sitelere girildiğinde, bir güncelleme indirilmesine yönelik pencere açılıyor ve indirme işlemi otomatik olarak gerçekleşiyor. Site, daha sonra kullanıcılara gönderdiği mesajda, indirilen uygulamanın yüklenmesi için hatırlatmada bulunuyor.
NotCompatible adlı virüs, Adroid uygulamaları içeren Google Play platformu dışındaki kaynaklardan indirilen uygulamaları çalıştıran telefonlara yüklenebiliyor.
Lookout tarafından dün yapılan açıklamada, “Hack’lenen web siteleri sıkça masa üstü bilgisayarlara virüs bulaştırmak için kullanılıyor… Ancak ilk kez, hack’lenen web sitelerinin özellikle mobil cihazları hedef aldığını tespit ettik” ifadesi kullanıldı. Lookout’un sunduğu güvenlik yazılımı, NotCompatible’ın yüklenmesini otomatik olarak bloke ediyor.
“GOOGLE PLAY’DEN ŞAŞMAYIN”
Google, kullanıcılarına sadece Google Play’de sunulan uygulamaları indirmeleri yönünde yeniden uyarıda bulundu. Android tabanlı mobil cihazlar, genelde üçüncü parti kanallardan bulaşan kötü amaçlı yazılımların hedefi oluyor.
Ancak Lookout, Android kullanan telefonların kullanıcının yöneltmesi gerekmeden uygulama indirebildiklerine dikkat çekti. Bu yüzden kullanıcıların telefon ayarlarını gözden geçirmeleri gerekiyor.
Bahane mi Arıyorsunuz Yorulmayın Bu Telefon Sizin Yerinize Bulsun
Bahane bulan ‘akıllı’ uygulama
Pazar payı ve kullanım oranı her yıl artan akıllı telefonlardaki birbirinden ilginç uygulamalara bir yenisi daha eklendi. Ücretsiz edinilebilen, bahane bulma uygulaması, zihin tutulması yaşayanlar için profesyonel bahaneler üretiyor.
Uygulama indirilebilen marketlerde, yüzlerce program yer alıyor. Bunlar arasında en ilgi çekenler ise ve eğlenceli olan uygulamalar. Finans, sağlık, eğitim gibi başlıklar dışında ‘eğlence’ kategorisinde yer alan ve ücretsiz edinilebilen, ”bahane bulma” uygulaması,profesyonel bahaneler üretiyor.
Ücretsiz edinilebilen ”bahane bulma” uygulaması, en çok kullanılanlar arasında yer alıyor.
”Zihin tutulması” yaşayanlar için ”Profesyonel bahane üreten” uygulama size gülümseten bahaneler sunuyor.
Uygulamanın ”Bahane kategorileri” bölümünde, ”İşten erken çıkmak istiyorsun”, ”Maaşına zam istiyorum”, ”Toplantıya katılmak istemiyorsun”, ”Sabah işe geç kaldın” gibi başlıklar yer alıyor.
“EVE PİS SU SIZDI ERKEN ÇIKMALIYIM”
Sabah işe geç kalan biri uygulama ile bahane üretmek istediğinde, bulunan bahane, ”Tam işe geliyorum, yaşlı bir teyze elindeki poşetlerle zar zor yürümeye çalışıyor. İnsanlık ölmedi, yardım edeyim dedim, meğer teyze evini taşıyormuş…” şeklinde.
Uygulama, maaşına zam isteyen birine ise, ”Patron biliyorsun biz tek çocuk beklerken, bir anda üçüz doğdu. Dolayasıyla hesapladığımız giderler bir anda 3′le çarpıldı. Kazancım da buna yetemiyor, senden ricam benim maaşıma biraz artış yapabilir miyiz?” bahanesini üretiyor.
İşten erken çıkmak isteyen birisi için de ”Patron alt komşu aradı evden pis su sızdığını söyledi, hemen çıkmam gerek” şeklinde bahane üretiliyor
Yıldız sisteminin oluşumu ilk kez gözlemlendi
Yeni doğan bir yıldızı inceleyen gökbilimcilerin, yıldızın çevresinde gezegenlerin oluşumunu ayrıntılı bir biçimde gözleme şansını yakalayarak bir ilke imza attığı bildirildi.

‘Nature’ dergisinde yayımlanan araştırmaya göre Atacama Büyük Milimetre/Milimetre-altı Dizgesi’ni (ALMA) kullanan gökbilimciler, Dünya’dan 450 ışık yılı uzakta bulunan genç bir yıldız ile yıldızın çevresindeki gaz ve kozmik toz disklerini inceledi.
Bilim insanları, yıldızın dış diskinden iç diskine doğru giden iki ince gaz sütunu belirledi. Doğrudan ilk kez gözlenen bu tür gaz akışlarının, gezegenler oluşurken çevrelerindeki gazı yutmalarıyla oluştuğu sanılıyor.
Devasa bir toz ve gaz bulutunun çevrelediği yıldızın yörüngesinde en az iki gezegenin oluştuğu tahmin ediliyor.
Yeni oluşan gezegenler, yıldızın yörüngesindeki hareketleri sırasında çevrelerindeki maddeleri içlerine çekerek boşluklar oluşturuyor.
HD 142527 adı verilen yıldızın, yaklaşık 2 milyon yıl yaşında ve oluşum sürecini tamamlamak üzere olduğu belirlendi. Hala büyüyen yıldız, Güneş’in yaklaşık iki katı büyüklüğünde.

ALMA teleskopu tarafından çekilen fotoğrafta, yeni oluşan HD 142527 yıldızının etrafındaki toz parçacıkları ve gazdan oluşan kozmik disk görülüyor.
İç diskin HD 142527′den uzaklığının, Satürn’ün Güneş Sistemi’ndeki konumu kadar olduğu ve dışarı doğru genişlemeye devam ettiği gözlemlendi.
Şili Üniversitesi’nden Simon Casassus, ALMA teleskobu ile yaptıkları ayrıntılı ölçümler sonucu yıldızın çevresindeki boşlukların karbonmonoksit gazı içerdiğini belirtti.
ALMA teleskobunun yapımının hala devam ettiğine işaret eden Cacassus, teleskobun tamamlanması ile daha ayrıntılı gözlemler yapabileceklerini sözlerine ekledi.

‘Nature’ dergisinde yayımlanan araştırmaya göre Atacama Büyük Milimetre/Milimetre-altı Dizgesi’ni (ALMA) kullanan gökbilimciler, Dünya’dan 450 ışık yılı uzakta bulunan genç bir yıldız ile yıldızın çevresindeki gaz ve kozmik toz disklerini inceledi.
Bilim insanları, yıldızın dış diskinden iç diskine doğru giden iki ince gaz sütunu belirledi. Doğrudan ilk kez gözlenen bu tür gaz akışlarının, gezegenler oluşurken çevrelerindeki gazı yutmalarıyla oluştuğu sanılıyor.
Devasa bir toz ve gaz bulutunun çevrelediği yıldızın yörüngesinde en az iki gezegenin oluştuğu tahmin ediliyor.
Yeni oluşan gezegenler, yıldızın yörüngesindeki hareketleri sırasında çevrelerindeki maddeleri içlerine çekerek boşluklar oluşturuyor.
HD 142527 adı verilen yıldızın, yaklaşık 2 milyon yıl yaşında ve oluşum sürecini tamamlamak üzere olduğu belirlendi. Hala büyüyen yıldız, Güneş’in yaklaşık iki katı büyüklüğünde.

ALMA teleskopu tarafından çekilen fotoğrafta, yeni oluşan HD 142527 yıldızının etrafındaki toz parçacıkları ve gazdan oluşan kozmik disk görülüyor.
İç diskin HD 142527′den uzaklığının, Satürn’ün Güneş Sistemi’ndeki konumu kadar olduğu ve dışarı doğru genişlemeye devam ettiği gözlemlendi.
Şili Üniversitesi’nden Simon Casassus, ALMA teleskobu ile yaptıkları ayrıntılı ölçümler sonucu yıldızın çevresindeki boşlukların karbonmonoksit gazı içerdiğini belirtti.
ALMA teleskobunun yapımının hala devam ettiğine işaret eden Cacassus, teleskobun tamamlanması ile daha ayrıntılı gözlemler yapabileceklerini sözlerine ekledi.
Albert Einstein'nın Göreliliği
Tarihin en ünlü fizikçisi Albert Einstein, ölümünden on yıllar sonra yine modern kuantum teorisyenlerini alt etmeyi başardı. Yeni araştırmalar, uzay-zamanın Einstein tarafından öne sürülen görelilik teorisinde belirtildiği gibi ‘köpükten bile daha pürüzsüz olduğunu’ ortaya koydu. Kuantum teorisyenleri, uzay-zamanı köpük kadar pürüzsüz olduğunu savunuyordu.
Einstein, ölümünün üzerinen yıllar geçmiş olsa da geride bıraktığı araştırmalarla haklı çıkmaya devam ediyor. Einsten, görelilik teorisinde uzay-zamanın özünde pürüzsüz olduğunu, sadece enerji ve madde baskısıyla büküldüğünü belirtmişti. Bazı kuantum teorisyenleri ise bu görüşe şüpheyle yaklaşarak, uzay-zamanı, moleküllerin durmaksızın var olup yok olmalarından meydana geldiğini savunuyor.
Akreplerin bile korkulu rüyası katil fare
ABD’nin güney batı topraklarında ve Meksika’ya yakın olan çorak arazilerinde, küçük ama son derece korkutucu bir kemirgen yaşıyor. Sonoran Çölü’nde geceleri ortaya çıkan ve taze et arayan bu kemirgen, çekirgeden tarantulaya kadar ne bulursa mideye indiriyor. Ardından, Ay’a bakarak bir kurt gibi uluyor. Bilim insanları, zehire dayanıklı canlı sayesinde yeni bir ağrı kesici geliştirme peşinde.
ABD’nin Sonoran Çölü’nde yaşayan küçük ama bir o kadar vahşi kemirgenin pembe pençelerinden zehirli bir akrep bile kurtulamıyor. Küçük kemirgen, akrebin zehirli iğnesine karşı bana mısın bile demiyor, rakibinin burnuna ardı ardına darbeler vuruyor, ardından kuyruğunu kırarak akrebi toprağa yapıştırıyor. En son olarak, akrebin kafasını dişiyle parçalıyor ve onu yemeye koyuluyor.
NewScientist’in, bu korku dolu sahnelerin ardından ‘zafer ulumasını’ yakaladığı canlı, çekirge faresi, yani Onychomys torridus. Küçük boyuna rağmen gelecere dehşet saçan canlının özelliği, Kuzey Amerika’da yaşayan tek etçil kemirgen olması. Çekirge faresini bilim insanları tarafından eşsiz kılan özelliği ise akrep kanına dirençli olması. Bu sayede, araştırmacılar farenin panzehir geliştirilmesinde tıp dünyasına yardımcı olabileceğini düşünüyor.
ABD’nin Sonoran Çölü’nde yaşayan küçük ama bir o kadar vahşi kemirgenin pembe pençelerinden zehirli bir akrep bile kurtulamıyor. Küçük kemirgen, akrebin zehirli iğnesine karşı bana mısın bile demiyor, rakibinin burnuna ardı ardına darbeler vuruyor, ardından kuyruğunu kırarak akrebi toprağa yapıştırıyor. En son olarak, akrebin kafasını dişiyle parçalıyor ve onu yemeye koyuluyor.
NewScientist’in, bu korku dolu sahnelerin ardından ‘zafer ulumasını’ yakaladığı canlı, çekirge faresi, yani Onychomys torridus. Küçük boyuna rağmen gelecere dehşet saçan canlının özelliği, Kuzey Amerika’da yaşayan tek etçil kemirgen olması. Çekirge faresini bilim insanları tarafından eşsiz kılan özelliği ise akrep kanına dirençli olması. Bu sayede, araştırmacılar farenin panzehir geliştirilmesinde tıp dünyasına yardımcı olabileceğini düşünüyor.
Amacım Ne?
Arkadaşlar bu bloğa girdiğinizde amacımın az çok ne olduğunu anlamışsınızdır. Kendi adıma araştırmayı, her alanda okumayı seven oldukça meraklı kişiliğe sahip biriyim. Öyle ki çok hararetli bir şekilde izlediğim filmin tam ortasında filmde geçen bir konuyu anında araştırmaya başlar, araştırırken o konudan o konuya atlar ve bir bakarım ki filmi yarıda bıraklı iki saat geçmiş. İşte bu meraklarımı giderirken okuduklarımı sizinle paylaşmak, okuduklarımdan çıkardığım yorumları size göstermek isteğimin bir tezahürüdür bu blog.
Bazen yakın çevrem tarafımdan absürt ve anlamsız gelen bu huyumu içinizden bazıları çok iyi anlayacak, benim fikir dünyamdan bir şeyler alacak ve eğer isterse yorumları veya bana ulaşmak yoluyla bana bir şeyler katacak. Dolayısıyla bu işten iki tarafta oldukça karlı çıkacak.
Biraz hayalperst, maceracı, meraklı azda olsa kaçık galaksime hoş geldiniz. Eminim ki şu koca evredeki milyonlarca galaksi içinde yalnız değilim. Naçizane size ufakta olsa bir faydam olduysa ne mutlu bana. Sizden tek ricam yorumlarınızı eksik etmeyin.
http://www.facebook.com/ehli.ahmets
Bazen yakın çevrem tarafımdan absürt ve anlamsız gelen bu huyumu içinizden bazıları çok iyi anlayacak, benim fikir dünyamdan bir şeyler alacak ve eğer isterse yorumları veya bana ulaşmak yoluyla bana bir şeyler katacak. Dolayısıyla bu işten iki tarafta oldukça karlı çıkacak.
Biraz hayalperst, maceracı, meraklı azda olsa kaçık galaksime hoş geldiniz. Eminim ki şu koca evredeki milyonlarca galaksi içinde yalnız değilim. Naçizane size ufakta olsa bir faydam olduysa ne mutlu bana. Sizden tek ricam yorumlarınızı eksik etmeyin.
http://www.facebook.com/ehli.ahmets
‘Evren’in en büyük kozmik yapısı keşfedildi’
Gök bilimciler, evrendeki en büyük kozmik yapıyı keşfettiklerini açıkladı. Söz konusu kozmik oluşum, bir ucundan diğer ucuna 4 milyar ışık yılı uzunluğunda olan bir aktif galaktik çekirdek kümesinden meydana geliyor.

Astronomi dünyası, neredeyse her gün yeni keşiflere sahne oluyor. Avrupalı bilim insanları, en yeni keşfin ‘evrenin en büyük kozmik yapısı’ olduğunu belirtti.
Space.com’un haberine göre, Büyük Kuasar Grubu (BKG) sınıfına giren kozmik yapının, dev karadeliklerden enerji alan, son derece parlak galaktik çekirdek kümesinden oluştuğu ifade edildi. Araştırmacılar, kendine özgü özelliklere sahip olan BKG’nin, kozmik teorileri sarsabilecek sırlara da sahip olduğuna dikkat çekti.
Monthly Notices of the Royal Astronomical Society dergisinde 11 Ocak’ta yayımlanan araştırmada yer alan, İngiltere’nin Central Lancashire Üniversitesi’nden Roger Clowes, “Büyüklüğünü kesin olarak belirlemenin son derece zor olduğu bu kozmik yapının, evrende bugüne kadar rastlanan en büyük kozmik oluşum olduğunu söyleyebiliriz” dedi.

Astronomi dünyası, neredeyse her gün yeni keşiflere sahne oluyor. Avrupalı bilim insanları, en yeni keşfin ‘evrenin en büyük kozmik yapısı’ olduğunu belirtti.
Space.com’un haberine göre, Büyük Kuasar Grubu (BKG) sınıfına giren kozmik yapının, dev karadeliklerden enerji alan, son derece parlak galaktik çekirdek kümesinden oluştuğu ifade edildi. Araştırmacılar, kendine özgü özelliklere sahip olan BKG’nin, kozmik teorileri sarsabilecek sırlara da sahip olduğuna dikkat çekti.
Monthly Notices of the Royal Astronomical Society dergisinde 11 Ocak’ta yayımlanan araştırmada yer alan, İngiltere’nin Central Lancashire Üniversitesi’nden Roger Clowes, “Büyüklüğünü kesin olarak belirlemenin son derece zor olduğu bu kozmik yapının, evrende bugüne kadar rastlanan en büyük kozmik oluşum olduğunu söyleyebiliriz” dedi.
Yüksek tansiyonun sorumlusu beyinde
Bilim insanları, yüksek tansiyona neden olan yeni bir suçlu tespit etti. Araştırmalar, sigara, aşırı kilo, stres gibi faktörlerin yanı sıra, yeni keşfedilen sinir hücrelerin yüksek tansiyonu tetikleyebileceğini gösterdi.

Tıp dünyasında en çok rastlanılan rahatsızlıklardan biri olan yüksek tansiyonun sorumlusu beynimizde olabilir. İsveçli bilim insanları, fare beyni üzerinde yaptıkları araştırmada, kan basıncını ve diğer kardiyovasküler fonksiyonları etkileyen sinir hücreleri kümesi keşfetti.
LiveScience sitesinin haberine göre, farelerin beyninde daha önceden fark edilmeyen sinir hücresi kümesinin, hipertansiyon ve diğer kalp rahatsızlıklarının izini sürmekte yeni bir ipucu oluşturabileceği ifade edildi.
Clinical Investigation dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, ‘parvalbuminergic’ nöronların sınıfına giren yeni keşfedilen hücreler, fare beyninin hipotalamus bölgesinde yer alıyor. Hipotalamus, susama, vücut sıcaklığı ve kan basıncı gibi bilinç dışı fonksiyonları kontrol ediyor.
İsveç’in Karolinska Enstitüsü’nde moleküler biyolog olan Jens Mittag’ın başını çektiği ekip, tiroid hormonu reseptöründe mutasyon olan fareler üzerinde çalıştı. Hayvanların sahip olduğu eksiklik, kalplerinin sıcaklık değişimi gibi stres uyarıcısı olan etkenlere normal tepki göstermesini engelledi.

Tıp dünyasında en çok rastlanılan rahatsızlıklardan biri olan yüksek tansiyonun sorumlusu beynimizde olabilir. İsveçli bilim insanları, fare beyni üzerinde yaptıkları araştırmada, kan basıncını ve diğer kardiyovasküler fonksiyonları etkileyen sinir hücreleri kümesi keşfetti.
LiveScience sitesinin haberine göre, farelerin beyninde daha önceden fark edilmeyen sinir hücresi kümesinin, hipertansiyon ve diğer kalp rahatsızlıklarının izini sürmekte yeni bir ipucu oluşturabileceği ifade edildi.
Clinical Investigation dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, ‘parvalbuminergic’ nöronların sınıfına giren yeni keşfedilen hücreler, fare beyninin hipotalamus bölgesinde yer alıyor. Hipotalamus, susama, vücut sıcaklığı ve kan basıncı gibi bilinç dışı fonksiyonları kontrol ediyor.
İsveç’in Karolinska Enstitüsü’nde moleküler biyolog olan Jens Mittag’ın başını çektiği ekip, tiroid hormonu reseptöründe mutasyon olan fareler üzerinde çalıştı. Hayvanların sahip olduğu eksiklik, kalplerinin sıcaklık değişimi gibi stres uyarıcısı olan etkenlere normal tepki göstermesini engelledi.
Fenerbahçe Maç Takvimi
Fenerbahçe Gelecek maçlar
Tarih | Maç | |
20.01.2013 18:00 | Fenerbahçe - Elazığspor | |
26.01.2013 18:00 | Gaziantepspor - Fenerbahçe | |
03.02.2013 18:00 | Fenerbahçe - Sivasspor | |
10.02.2013 19:00 | Mersin Idmanyurdu - Fenerbahçe | |
17.02.2013 19:00 | Trabzonspor - Fenerbahçe | |
03.03.2013 19:00 | Beşiktaş - Fenerbahçe | |
10.03.2013 19:00 | Fenerbahçe - Bursaspor | |
17.03.2013 19:00 | Antalyaspor - Fenerbahçe | |
24.03.2013 19:00 | Fenerbahçe - Kasımpaşa | |
31.03.2013 19:00 | Fenerbahçe - Akhisar Bld. | |
07.04.2013 19:00 | Orduspor - Fenerbahçe | |
14.04.2013 19:00 | Fenerbahçe - Eskişehirspor | |
21.04.2013 19:00 | Gençlerbirliği - Fenerbahçe | |
28.04.2013 19:00 | Fenerbahçe - Kayserispor | |
05.05.2013 19:00 | Istanbul BBSK - Fenerbahçe | |
12.05.2013 19:00 | Fenerbahçe - Galatasaray | |
19.05.2013 19:00 | Kardemir Karabükspor - Fenerbahçe |
Dirk Kuyt

Etiketler:
Dirk Kuyt,
Dirk Kuyt çocukları,
fb,
fenerbahçe,
spor
100 milyon yıllık depolama birimi
100 milyon yıllık depolama birimi
Veri saklama çözümleri sunan teknoloji devi Hitachi, dün veri kodlanabilen ‘kuvars cam’ teknolojisini tanıttı. Şirket, doğal afetlere bile dayanıklı olan kuvars cama kodlanacak bilgilerin, en az 100 milyon yıl burada depolanabileceğini öne sürdü.

Hitachi’nin kuvars cama bilgi depolamayı sağlayan formulü gizli tutuluyor. Ancak üç köşeli kristal olan kuvars ve dağınık bir biçime sahip camdan geliştirilen kuvars camın nasıl oluşturulduğuna dair bir fikir yok değil. Kuvarsın uzun bir süre en az 2000 Santigrat gibi yüksek sıcaklığa maruz bırakılması halinde, kristal yapısını kaybederek erimiş kuvars olarak adlandırılan cam benzeri bir yapı kazandığı biliniyor. Biçimsiz kuvarsın çok saf bir hali olan bu materyalin, Hitachi’nin en son geliştirdiği teknolojide kullanmış olabileceğine inanılıyor.
Kuvars cama bilgi depolanması, diğer hiçbir optik depolama teknolojisine benzemiyor. Hitachi’nin gerçekleştirdiği sunumda, dört tabaka kuvars cam kullanıldı. Ardından, lazer kullanılarak kuvars cam üzerinde desen oluşturulması esnasında bilgi lazerin oluşturduğu mikroskobik çukurlara kodlandı. İkili veri (binary) olarak olunacak bilginin hangi kuvars tabakasına kodlanacağı, farklı lazer odak uzunluklarını belirlenerek seçilebilecek.
Veri saklama çözümleri sunan teknoloji devi Hitachi, dün veri kodlanabilen ‘kuvars cam’ teknolojisini tanıttı. Şirket, doğal afetlere bile dayanıklı olan kuvars cama kodlanacak bilgilerin, en az 100 milyon yıl burada depolanabileceğini öne sürdü.

Hitachi’nin kuvars cama bilgi depolamayı sağlayan formulü gizli tutuluyor. Ancak üç köşeli kristal olan kuvars ve dağınık bir biçime sahip camdan geliştirilen kuvars camın nasıl oluşturulduğuna dair bir fikir yok değil. Kuvarsın uzun bir süre en az 2000 Santigrat gibi yüksek sıcaklığa maruz bırakılması halinde, kristal yapısını kaybederek erimiş kuvars olarak adlandırılan cam benzeri bir yapı kazandığı biliniyor. Biçimsiz kuvarsın çok saf bir hali olan bu materyalin, Hitachi’nin en son geliştirdiği teknolojide kullanmış olabileceğine inanılıyor.
Kuvars cama bilgi depolanması, diğer hiçbir optik depolama teknolojisine benzemiyor. Hitachi’nin gerçekleştirdiği sunumda, dört tabaka kuvars cam kullanıldı. Ardından, lazer kullanılarak kuvars cam üzerinde desen oluşturulması esnasında bilgi lazerin oluşturduğu mikroskobik çukurlara kodlandı. İkili veri (binary) olarak olunacak bilginin hangi kuvars tabakasına kodlanacağı, farklı lazer odak uzunluklarını belirlenerek seçilebilecek.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)